01 - Projects by Erman Gören
TÜBİTAK 1003 Priority Areas R&D Project Support Program, 1003-Sbb-FLSF-2019-1 Islamic Civilisatio... more TÜBİTAK 1003 Priority Areas R&D Project Support Program, 1003-Sbb-FLSF-2019-1 Islamic Civilisation and History of Science
Human mind has always been prone to comprehend the unknown/unknowable. Hence the possibility/impo... more Human mind has always been prone to comprehend the unknown/unknowable. Hence the possibility/impossibility of knowledge debated much in Platonic, Neoplatonic, and Christian Neoplatonic traditions. The apophatic (unsaying) tradition can be primarily started by Pseudo-Dionysius the Areopagite, asserts that it is impossible to express the ineffable God in human language at all, while kataphatic (saying) tradition conversely claims that human discourse can describe the divine essence. Pseudo-Dionysius explicitly synthesizes these two approaches to submit a unique solution for the problem of knowing/seeing/naming God. This is an investigation to find a way to name the nameless/the unnamable, correspondingly to see the unseen. Divine names play a crucial role in Dionysian thought to justify as Platonic reflected images situated somewhere between being and non-being, between truth and lie, between sameness and otherness. Accordingly, Proclus and Pseudo-Dionysius both share the notion of divine names as statues of God, which represent the divine powers of God. This pivotal argument puts the problem of divine names in the context of seeing, on the grounds of seeing God. In Pseudo-Dionysian theology, the God is unseen, only the presence (parousia) and the place (topos) of God is seen. This view provides a critical clue to determine the accurate meaning of the “seeing,” henceforth the “naming” of the godhead. This manifests the Dionysian synthesis between apophasis (unsay) and kataphasis (say) which is to heighten the tension between divine immanence and transcendence to such a point that the ‘unimaginable presence.’ In this research, I will attempt to give an account of the metaphorical language employed in the Corpus Dionysiacum, especially on the imagery of the epistemic act to know/see/name God within Platonic and Pauline imagery, which includes the questions much discussed in most of the modern philosophical circles in the 20th century within some other frameworks like Merleau-Ponty’s phenomenology, Barth’s dogmatic theology, Derrida’s deconstruction or Marion’s post-deconstruction.
02 - Thesis and Dissertation by Erman Gören
Bu tezde, Arkaik Yunan Şiirinin başlangıcından itibaren Klasik Çağ’a gelinceye kadar ad, adlandır... more Bu tezde, Arkaik Yunan Şiirinin başlangıcından itibaren Klasik Çağ’a gelinceye kadar ad, adlandırma ve hakikat kavrayışları arasındaki ilişki genel çerçeve olarak belirlenmiş, Pindaros’un zafer şarkılarında bu sorunun ele alınışının şairin ardıllarına nasıl ışık tuttuğu çözümlenmiştir. Bu doğrultuda, “doğa” kavrayışının tarihsel seyrinin, şiirdeki yaklaşımların farklılaşmasının temel dinamiğini oluşturduğu gözlemlenmiştir. Nitekim bütünüyle fiziksel verilere dayanan Homerosçu “doğa”dan, Klasik Çağ filozoflarında tam anlamıyla siyasal ve ahlâksal bir tarz kazanan soyut bir kavram olarak “doğa”ya doğru ilerlerken, Pindaros’un şiirsel söylemesinde “doğuştan gelen” aracılığıyla geliştirdiği yaklaşımlar bu iki kutup arasında bir tür köprü oluşturmaktadır. Bu “köprü”nün ad, adlandırma ve hakikat ilişkisinin Pindaros’ta eşsiz bir şekilde ifade edilmesinde önemli bir rolü vardır. Homeros’taki adın büyüselliğinden başlayarak incelenen ve Hesiodos’un evren inşasında elverişli bir aygıt haline gelen ad(landırman)ın hakikate işaret etme tarzları bu gidişatın ilk aşaması olarak belirir. İkinci aşamada lirik şiirin çeşitlenen şiirli söyleme biçimleri ve vesileleri sayesinde ad(landırman)ın hakikatle ilişkisi soykütük temelli toplumsal çatışmalardan dinsel ritüellere, iktisadî dönüşümün getirdiği sınıfsal ayrışmadan aristokratik yergi söylemine farklı yönlerde gelişmeye devam eder. Pindaros’un “vesileye bağlı” zafer şarkılarında ise, ad(landırman)ın şiir geleneğinden miras alınan gücü, muzaffer atletin “doğuştan gelen” yanının özünü sürdürmesi amacıyla etkili bir şekilde kullanılır. Pindaros’ta ad(landırma) aslında “doğuştan gelen”i adlandırır, dolayısıyla adın tam anlamıyla ifşa edilmesi de “doğuştan gelen”in gözler önüne serilmesini, yani bireyin doğumuyla edindiği soykütüksel, toplumsal, iktisadî, ruhsal, bedensel niteliklerin tamamının ifşa edilmesi anlamına gelir. Ad(landırma) Pindaros’un şiirsel tekhnê’siyle biçimlendirdiği yeniden adlandırmayla pekiştirilir. Sonuç olarak, adın dolayısıyla “doğuştan gelen”in sophos şair tarafından yeniden adlandırılarak “hakkaniyetle” ifşa edilmesi, muzaffer atletin yanı sıra, onun mensubu olduğu ailenin, aşiretin, kent devletinin hatta bir bütün olarak Pan Hellenik toplumun hakikat alanında özünü sürdürmesinin teminatı haline gelir."
In this dissertation the relationship between name, naming and truth is defined in a general framework from the beginning of Archaic Greek Poetry until the Classical epoch, and it is analyzed how the seizure of addressing this problem shed light on the successors of Pindar in his victory odes. Accordingly, it is observed that the historical progress of the conception of “nature” is the basic dynamics of differentiation in poetry. Advancing from Homeric “nature” that is solely based upon physical data towards “nature” as an abstract concept that gained a fully political and moral style in Classical philosophers, Pindar’s approaches in his poetry, which he developed by means of “innate”, form a bridge between the aforementioned opposite poles. This “bridge” has an important role in the unique expression of the relationship between name, naming and truth in Pindar. The ways of nam(ing) in the indication of truth, which is investigated from the magic of name in Homer through Hesiod, where it becomes a convenient tool in the construction of kosmos, appears as the first phase of this course. In the second phase, the relation between nam(ing) and truth continues to develop in different directions ranging from genealogically based social conflicts to religious rituals, from class divergence brought upon by economic transformation to aristocratic satirical discourse, owing to the varied poetic utterance forms and occasions of lyric poetry. In Pindar’s “occasional” victory odes, the power of nam(ing) inherited from poetic tradition is effectively used for the victorious athlete’s “innate” side to carry on its essence. In Pindar, nam(ing) actually names the “innate”; therefore, the full exposure of the name means the exhibition of the “innate,” is the total exposure of the genealogic, social, economic, spiritual and corporal qualities of the individual that are acquired at birth. Nam(ing) is reinforced with re-naming which Pindar shapes with his poetic tekhnē. Consequently, the exposure “with righteousness” by means of re-naming of the name ergo the “innate” by the sophos poet becomes the guarantee of the continuation of the essence in the realm of truth, not only for the victorious athlete but also the family, clan and city-state to which he belongs, even the Pan-Hellenic society as a whole.
"Bu tezde, MÖ beşinci yüzyılda yaşamış Bakkhylides’in epinikion’ları temel alınarak, kendisi gibi... more "Bu tezde, MÖ beşinci yüzyılda yaşamış Bakkhylides’in epinikion’ları temel alınarak, kendisi gibi Keos’lu (Ionia) bir şair olan akrabası Simonides’le edebi ilişkisi ve rakibi Thebai’lı Pindaros’la arasında görülen üslupsal ayrışma çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çözümlemenin yöneldiği başlıca nesneler, epinikion şiirindeki mecaz kullanımı ve bunun ışık-karanlık metaforu kapsamındaki farklı iki yüzü/görünüşü olmuştur. Yukarıda belirtilen üslupsal ayrışma özellikle Bakkhylides’in “eksensel metaforu ve apaçık dili” ile Pindaros’un “bol metaforlu ve örtük dili” arasında gözlemlenmektedir. Bu ayrışmadan hareketle, MÖ beşinci yüzyılda Yunan kültürünün toplumsal, ekonomik, siyasal, törel/ahlâksal koşulları ve bu koşulların kahramancı çağdan o zamana dek uğradığı dönüşüm izlenmeye, söz konusu koşulların başlıca üç ana kavrayış aracılığıyla (areta, nika ve alatheia) nasıl ortaya çıktığı açımlanmaya çalışılmıştır. Epinikion geleneği çerçevesindeki üslupsal ayrışmalarda, bu “dönüşüm”lerin ve aristokratia ile tyrannos’un özgül bir biçimde yön verdiği kutuplaşmaların izleri sürülmüştür.
This thesis, based on epinikia of Bacchylides who lived in the fifth century B.C., intended to analyze the literary relation between Bacchylides and his relative Simonides who is also a Cean (Ionia) poet, and the stylistic dissociation between Bacchylides and his Theban rival Pindar. The essential objects of this analysis were the use of tropes in the epinikion poetry and two different aspects of this use of tropes within the light-darkness metaphor. The given stylistic dissociation can especially be observed between Bacchylides’ “pivotal metaphor and obvious language” and Pindar’s “metaphoric and obscure language.” Interwoven with this dissociation, it is aimed to observe the social, economic, political, moral/ethical conditions of Greek culture in the fifth century B.C. and transformation of these conditions which are continual since heroic epoch, and to expound how these conditions emerge by the agency of three principal notions: areta, nika, and alatheia. This “transformation,” and the polarizations shaped specifically by aristokratia and tyrannos are traced in the context of stylistic dissociations of the epinikion tradition."
03 - Books by Erman Gören
Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyu... more Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış büyük
bir tiyatro ustasıdır. Thesmophoria Kutlayan Kadınlar komedyasında
da Lysistrata ve Kadın Mebuslar’daki gibi yine kadınlar merkezdedir.
Kadınlar Thesmophoria şenliklerinde bir mahkeme kurup kendilerine
yönelik asılsız iddialarından ötürü Euripides’in idamını görüşürler.
Euripides de kendisini kurtarmak için “kadınsı” bir hinlik düşünür.
Aristophanes’in “cinsiyet kimliklerini ve rollerini” ele alarak
ustalığını gösterdiği oyunda bir karakter de olan Euripides’in dört
tragedyasının parodisi yapılır. Tarihin ilk meta-tiyatro örneklerinden
biri olan Thesmophoria Kutlayan Kadınlar, Türkçeye ilk kez
Eski Yunanca aslından çevriliyor.
Isbank Cultural Publications, Series of Hasan Ali Yucel Classics 409
Loukianos (120?-180?): MS 2. yüzyılda, Roma İmparatoru
Marcus Aurelius devrinde yaşamıştır. “Ko... more Loukianos (120?-180?): MS 2. yüzyılda, Roma İmparatoru
Marcus Aurelius devrinde yaşamıştır. “Komik” diyalog,
hiciv ve parodi türlerinde eser vermiş olan Loukianos’un
etkileri Bizans’tan, günümüzde yüksek fantastik edebiyat ve
bilimkurguya kadar uzanır. Kimi eleştirmenlerce ilk bilimkurgu
eser sayılan Hakiki Hikâyeler hayalî diyarlarda olağanüstü bir
gezinin öyküsünü anlatırken, “hakiki” olma iddiasındaki eserleri
zekice hicveder. Fakat asıl etkileyiciliği “modern”liğindedir:
Parodi, anıştırma gibi yöntemlerle kurulmuş kuvvetli bir
metinlerarasılığa sahiptir ve edebiyatın hakikatle ilişkisi
üzerine düşünür. Loukianos’un Hakiki Hikâyeler’i,
Erman Gören ve Ertuğrul İnanç’ın titiz incelemesi ve
notlarıyla okurlarla buluşuyor.
A translation from Ancient Greek into Turkish, including introduction, glossary, and indices.
... more A translation from Ancient Greek into Turkish, including introduction, glossary, and indices.
Homerosçu İlahiler Yunan tanrılarına yönelik heksametron veznindeki otuz üç hymnos’tan (ilahi/neşide) oluşan bir külliyattır. Bu külliyatın böyle bir başlıkla anılmasının sebebi İlahiler’in Antikçağ’da Homeros’a, yani Ilias ve Odysseia’nın bestecisi olduğu varsayılan kişiye atfedilmesidir. Homerosçu İlahiler külliyatını
oluşturan bu kitaptaki metinler matbu olarak ilk defa Erken Modern Avrupa’nın en
etkili hümanistlerinden biri olan Demetrius Chalcondyles tarafından 1488 yılında
yayımlanmıştır.
Hepsi tanrılara yönelik bir çağrıyla başlayan ve bir elvedayla tanrıyı uğurlayarak
sonlanan Homerosçu İlahiler icracının farklı yaklaşımlarından kaynaklanan stratejileriyle Eski Yunan dini ve mitolojisi kadar, mitsel coğrafya tasavvuruna, Homeros çağından itibaren sürdürülen ve belirli açılardan bütünüyle korunan icra geleneğine dair kilit nitelikte bilgiler sunar. Daha önemlisi, belki de bu metinlerin modern insanın en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda “işaret eden dilin” kökten
etkisizleştiği kutsallığın liturjik aurasına bin yıllar ötesinden seslenen bir davet niteliği
taşımalarıdır. Eski Yunan dini çerçevesinde tanrısallığın bir tür mevcudiyeti/hazır bulunuşu olarak hymnos’un bağlamının sunduğu bu kutsallık, dışarıda bırakan bir ürkütücülükle değil, içten bir selamlamanın beklenmedik irkilticiliğiyle dinleyicilerini çağırır.
Isbank Cultural Publications, Series of Hasan Ali Yucel Classics 351
Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler CCCLI
yoktur. Yazdığı kırk kada... more Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler CCCLI
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış
büyük bir tiyatro ustasıdır. Kadın Mebuslar’da, Aristophanes’in bir
başka komedyası Lysistrata’ya benzer bir şekilde kadınların kent
yönetimini ele geçirmesi konu edilir. Kadınların yönetiminde kent ve
bütün mülkler herkesin ortak malı haline gelecek, herhangi bir
hukuki dava görülmeyecektir artık. Platon’un Devlet’iyle birlikte
ilk komünist ütopyalardan biri olarak da görülen Kadın Mebuslar,
Türkçeye ilk kez Eski Yunanca aslından çevriliyor.
Isbank Cultural Publications, Series of Hasan Ali Yucel Classics 328
Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler yoktur. Yazdığı kırk kadar oyun... more Aristophanes (MÖ 450?-MÖ 388?): Yaşamına dair pek kesin bilgiler yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış büyük bir tiyatro ustasıdır. Ploutos, Aristophanes’in günümüze ulaşan ve eğitmenliğini bizzat yaptığı son eseridir. Eserlerinde genellikle kenti Atina’nın sorunlarını alaya alan Aristophanes, Ploutos’ta bu üslubundan uzaklaşarak zengin ve fakir arasındaki gerilimi çok daha evrensel bir bakış açısıyla işler. İlerlemiş yaşına rağmen toplumsal değişimler doğrultusunda sanatını da yenilemekten çekinmeyen ozan, son iki oyunu Ploutos ve Kadınmebuslar’da kullandığı sahneleme teknikleri ve dil tercihleriyle yepyeni bir komedya anlayışının da önderliğini yapar. Kadınmebuslar’la birlikte Eski Komedya’dan Yeni Komedya’ya geçişin bir örneği, müjdecisi olan Ploutos, Türkçeye ilk kez Eski Yunanca aslından çevriliyor.
Collected and translated from Ancient Greek into Turkish with an introduction, notes, glossary, a... more Collected and translated from Ancient Greek into Turkish with an introduction, notes, glossary, and indices, an anthology of Archaic Greek Poetry to exemplify the archaic aesthetic, including Homeric Hymns, Archilochus, Callinus, Semonides, Tyrtaeus, Hipponax, Mimnermus, Solon, Theognis, Alcman, Stesichorus, Ibycus, Sappho, Alcaeus, Sappho or Alcaeus, Anacreon, Simonides, Korinna, Praxilla, Carmina Popularia, Carmina Convivalia, Bacchylides, and Pindar.
******************************************************************************************
Bu kitap bir şiir antolojisidir, sözcüğün Yunancadaki anlamıyla şiirin bir “çiçek-dermesi”dir. Homerosçu İlahiler’in huşu veren buhuru, Arkhilokhos, Semonides ve Hipponaks’ın taşlamalarının keskin aromasıyla karışır; Kallinos ve Tyrtaios’un askeri teşviklerinden heyecanlanan okur, Solon’un yahut Ksenophanes’in bilge dizelerinin ferahlatıcı deminde soluklanır. Theognis’in kadim sofralarında, aşk hasretiyle kavrulan Mimnermos, Sappho, Alkaios ve Anakreon’un rayihaları yarışır. Bu bir demet çiçeğe kulak verenler Alkman, Stesikhoros ve Ibykos’un anlattığı mitlerin kokusundan sarhoş olur. Simonides yeğeni Bakkhylides’le birlikte Keos’un ıtırlarını sunarken, Pindaros Thebai’ın geniş düzlüklerinin eşsiz goncalarıyla rakip olur onlara. Korinna ve Praksilla’nın tenlerinde kadınca sedalar tüter ve daha nice isimsiz şair kendi kokularıyla temsil edilirler. 2750 yıl önceden 300 yılı aşkın süre boyunca kokularla Yunan dünyasında bir seyahattir Arkaik Yunan Şiiri!
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 592
ISBN: 978-975-08-4132-3
Fiyatı: 42 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 98
“Bakkhylides” İskenderiye Kütüphanesi’nin âlimleri tarafından antik Yunan lirik şiirinin dokuz bü... more “Bakkhylides” İskenderiye Kütüphanesi’nin âlimleri tarafından antik Yunan lirik şiirinin dokuz büyük isminden biri kabul edilmiştir. Bu dokuz büyük şairin arasında yer alan Simonides’in yeğeni, Pindaros’unsa çağdaşıdır. “Epinikion” (atletik müsabakaların galiplerini övmek amacıyla yazılan “zafer şarkıları”) yazımındaki rakibi ve çağının en ünlü şairi Pindaros’un gösterişli üslubunun aksine, Bakkhylides’in şiirlerinin ayırt edici özelliği dilinin sadeliği ve akıcılığıdır. Elinizdeki kitap, Bakkhylides’in bütün “epinikion”larının ve “dithyrambos”larının (bağbozumu şenliklerinde okunan Dionysos ilahileri) yanı sıra diğer türlerdeki şiirlerini ve fragmanlarını bir araya getiriyor.
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 216
ISBN: 978-975-08-3901-6
Fiyatı: 21 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 95
Platon'un Kratylos'u, dil felsefesinin başlangıç noktası, dilbilimin kaçınılmaz başvuru kaynağı, ... more Platon'un Kratylos'u, dil felsefesinin başlangıç noktası, dilbilimin kaçınılmaz başvuru kaynağı, dille ilgili kafamızı kurcalayan onlarca sorunun ilk defa telaffuz edildiği metindir. Platon'un Kratylos'u, dahiyane, ancak bir o kadar da bilmecemsi bir diyalogdur. Metindeki etimolojik araştırmanın sıradüzeninden, açıklamaların arkasındaki niyetin ciddiyetine, Sokrates'in tartışmada hangi safı tuttuğundan, Platon'un kasten gizlenen gerçek fikirlerine, sırlarla dolu bir atmosfer Kratylos'un satırlarında bile isteye oluşturulmuş gibidir. Bu sır perdesini kaldırmaya çalışan okuyucu ya da çevirmen her seferinde yeniden dilin içine davet edildiğini fark etmekten kendisini alamaz. Kratylos belki tam da, dile yönelik soruların cevaplarının ancak dilin içinde aranabileceğinin çıkmazına giden bir yol olarak tasarlanmıştır.
Bu yolda yürüyen yorumcu filolojinin en küçük ayrıntıları gözden kaçırmayan bakışından yararlanırken, metnin kültürel ve felsefi bağlamına da nüfuz etmek zorunda kalır. Elinizdeki inceleme böyle iki yönlü bir yöntemsel yaklaşımla Klasik Atina'da doğa-yasa (physis-nomos) arasındaki gerilimin dilsel boyutlarını açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Zira Yunan dilindeki fonetik bir sorunu, maddi kültüre dair bir ayrıntıyı, Yunan alfabesinin tarihsel gelişimini ya da deyimsel bir ifadenin dayandığı toplumsal belleği araştırırken yorumcu her seferinde felsefenin ayakkabılarıyla dil yolunda yürüdüğünün bilincine varır. Dil yolunda ve okuru da dil yoluna davet ederek...
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 419
ISBN: 978-975-995-701-8
Fiyatı: 25 TL
Felsefe Serisi 35
Platon'un Kratylos'u, dil felsefesinin başlangıç noktası, dilbilimin kaçınılmaz başvuru kaynağı, ... more Platon'un Kratylos'u, dil felsefesinin başlangıç noktası, dilbilimin kaçınılmaz başvuru kaynağı, dille ilgili kafamızı kurcalayan onlarca sorunun ilk defa telaffuz edildiği metindir. Platon'un dil kullanımı Kratylos'un labirentlerinde rafine edilirken, aslında Klasik Atina'nın entelektüel çevrelerindeki en popüler tartışmalarından biri gözler önüne serilmektedir: Adların Doğruluğu. Kratylos, dilin bilimsel, felsefi, dinsel yönlerini sorgulayan bir dizi hâlâ cevapsız soruyla gündemdeki yerini korumaktadır. Bunlardan sadece birkaçı söyle sıralanabilir: Bir adı doğru yapan nedir? Adların bir doğruluğu varsa bu doğruluk uylaşımsal mıdır yoksa doğal mıdır? Söz konusu doğruluğun üzerinde yükseldiği zemin nedir, anlam mı, yoksa sözcüklerin kendileri mi? Kullandığımız dilin iletişimde sağladığı ortaklıktan nasıl emin olabiliriz?
Platon'un Kratylos'u Türkçede okuyucunun karşısına ilk defa çıkmıyor. Ancak elinizdeki kitapta yer alan çeviri Yunanca orijinal metnin titiz bir incelenmesinin, satır satır, kimileyin hece hece, hatta harf harf, kılı kırk yaran bir filolojik bir dakikliğin ürünü olduğu iddiasını taşımaktadır. Çünkü bu çalışma, diyalogda başvurulan deneysel dil cambazlıklarında ya da etimolojik sözcük oyunlarındaki zeka parıltısını kaybetmemeye çalışan bir çeviri pratiğiyle ortaya çıkmıştır. Bu zeka pırıltısı bir yandan okurun gözlerini kamaştırırken, öte yandan dilin, dilbilimin, dil felsefesinin karanlık dehlizlerini aydınlatmaktadır. Kratylos'un sunduğu sorunsal alan, Kratylos’a Yorumlar: Physis-Nomos Karşıtlığı Bağlamında Filolojik ve Yorumbilimsel Bir İnceleme başlıklı ikinci ciltteki yorumlarla bir nebze daha net bir görünüme kavuşmaktadır.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 236
ISBN: 978-975-995-700-1
Fiyatı: 13 TL
Felsefe Serisi 34
Neredeyse bin yıllık bir geleneğin, Platon'un Akademeia'sındaki halefler silsilesinin son halkala... more Neredeyse bin yıllık bir geleneğin, Platon'un Akademeia'sındaki halefler silsilesinin son halkalarından biridir Proklos. Onun hayatını yazan Marinos'un aktardığı kadarıyla, ilk defa Atina’ya gelen Proklos, felsefenin koruyucusu olan tanrıça Athena’nın evi olan Akropolis’i ziyaret ettiğinde, kapıdaki muhafız “Hakikaten, sen gelmeseydin, ben burayı kilitleyecektim” der. Kendisi MS 412'de İstanbul'da doğmuş, Lykia'da büyümüş, Atina'da Platon'un makamına oturmuştur. Onun Platon'un diyaloglarına yazdığı yorumları, sadece Platoncu geleneğin değil, bu geleneğe dolaylı ya da dolaysız bir şekilde sızan bütün bilgi birikiminin de göz kamaştırıcı bir görünümünü sunar.
Elinizdeki kitap Platon’un Kratylos’una yönelik bilinen ve günümüze ulaşan tek yorum olmasıyla ayrı bir önem taşımaktadır. Kratylos'ta karşımıza çıkan ad(landırmay)a dair kökensel sorular, Platon’un “Kraytlos”una Yorum'da Proklos'un ontoteolojisinin kapısını açan anahtarlara dönüşürler. Kratylos'ta Sokrates'in hakkında oldukça çekinceli konuştuğu tanrı adları, Proklos'un sınır tanımayan yorum pratiğinde evrenin sırrını ifşa eden birer işaret fişeği haline gelirler.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 384
ISBN: 978-975-995-703-2
Fiyatı: 18 TL
Felsefe Serisi 36
Dil, düşüncenin eviyse şayet, deyiş yerindeyse, adlar da tuğlalarıdır. İnsan kendi duvar örme ust... more Dil, düşüncenin eviyse şayet, deyiş yerindeyse, adlar da tuğlalarıdır. İnsan kendi duvar örme ustalığına o kadar güvenemez aslında; ama derme çatma da olsa tuğlaları dizmekten vazgeçemez. Her seferinde tanımlamak, beklentilerimizi ifade etmek, yüceltmek ya da yermek için adlandırırız, hatta yeniden adlandırırız. Yeni doğmuş bir bebeğe adını koyarken, yakın arkadaşımıza lakap takarken, namlı bir sokağın adını değiştirirken, kökensel bir adlandırma itkisinin varisleri olarak davranırız. Bu kökensel miras, medeniyetler ötesi bir bakış açısıyla Arkaik Yunan'a kadar geri götürülebilir.
Yunan şairi, düşünürü, sokaktaki insanı, dönemin meskûn dünyasına yayılan kendi toplumsal yaşamını yansıtan bir evrensel dil oluşturmak adına çocuğunu, sokağını, icat ettiği aleti, yarattığı eseri, kutsal ve dünyevi olanı, kısacası her şeyi adlandırırdı. Öte yandan, Yunan'ın her yerinde iz bırakan “rekabet” (agôn) kültürü bağlamında bu adlandırma yönelimi özel bir tarz kazanmıştır. Yunan şairi galip gelen kişiyi “övmek” için özel bir düzenek olarak adlardan yararlanırdı. Pindaros bu düzeneği şiirsel bir hakikati inşa etmek adına ustalıkla kullanmış; Platon gibi, Pindaros'un dizeleriyle büyüyen çocuklar ise bu hakikatin adlarla bağlantısını Kratylos diyaloğunda yeniden masaya yatırmıştır. Bugün hâlâ dizmeye çalıştığımız tuğlaların büyüsüne kapılıyorsak, kulağımızda kalan şairin sesinin etkisi altındayız demektir.
Ebat: 16,5x23,5 cm
Sayfa Sayısı: 464
ISBN: 978-975-995-667-7
Fiyatı: 32 TL
Felsefe Serisi 30
Pindaros (MÖ 518-438), lirik şiirler arasında yapıtları en iyi şekilde korunarak günümüze kadar g... more Pindaros (MÖ 518-438), lirik şiirler arasında yapıtları en iyi şekilde korunarak günümüze kadar gelen Yunan şairdir. Bütün Zafer Şarkıları ise bu türün (epinikion) ulaşabildiğimiz en geniş külliyatını oluşturur. Thebailı soylu bir aileye mensup olan Pindaros, yaşadığı dönemde en zorlu rakipleri olan Keoslu Simeonides ve onun yeğeni Bakkhylides ile girdiği zorlu şiirsel rekabetle nam salmıştır. Şiirlerinde yoğun şekilde kullandığı dramatik öğelerin parlaklığı büyük hayranlık kazanmasına ve Horatius, Catullus gibi Latin şiirinin öncü şairleri tarafından model alınmasına yol açmıştır. Zafer şarkılarında başvurulan mitler takip edilebilecek bir niteliğe sahip olsa da kullanılan yoğun metaforik dil, şiirsel biçimi zorlayan üslup ve özdeyişlerin derinliği şarkılara nüfuz edilmesi için okuyucunun da çabasını gerektirir.
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 312
ISBN: 978-975-08-3366-3
Fiyatı: 26 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 92
MÖ 399'un ilkbaharında, yetmiş yaşındayken dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozma suçlamalarıyla A... more MÖ 399'un ilkbaharında, yetmiş yaşındayken dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozma suçlamalarıyla Atina'da mahkeme önüne çıkarılan Sokrates "sözleriyle değil işleriyle" kendini sa-vunur. Kendisini "ustalıkla" savunacak bir konuşmayı okumayı, öğrencilerinin ödeyeceği yüklü bir kefaleti ya da hayatının son günlerini sürgünde geçirmeyi reddederek bile isteye ölümüne yürür.
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 225
ISBN: 978-605-171-028-0
Fiyatı: 14 TL
Veritas Serisi 5
MÖ 399'un ilkbaharında, yetmiş yaşındayken dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozma suçlamalarıyla A... more MÖ 399'un ilkbaharında, yetmiş yaşındayken dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozma suçlamalarıyla Atina'da mahkeme önüne çıkarılan Sokrates "sözleriyle değil işleriyle" kendini sa-vunur. Kendisini "ustalıkla" savunacak bir konuşmayı okumayı, öğrencilerinin ödeyeceği yüklü bir kefaleti ya da hayatının son günlerini sürgünde geçirmeyi reddederek bile isteye ölümüne yürür.
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 180
ISBN: 978-605-171-005-1
Fiyatı: 10 TL
Felsefe Serisi 39
04 - Edited Books by Erman Gören
imgesi ve şehrin barındırdığı dil çeşitliliği ile incelenmektedir. Bu eser, hem edebî hem de filo... more imgesi ve şehrin barındırdığı dil çeşitliliği ile incelenmektedir. Bu eser, hem edebî hem de filolojik bağlamlardan hareketle, dünyadaki farklı deneyimleri çeşitli örneklerle konu almakta ve şehrin dilini çözümlemeyi amaçlamaktadır. Kolektif bir çabanın ürünü olarak meydana gelen bu kitapta, farklı coğrafyalarda, farklı edebiyat geleneklerinde, farklı edebî söylemlerde şehrin nasıl yazıldığı ve okunduğu, şehrin edebiyat üretimini nasıl yönlendirdiği gibi konular üzerine nitelikli tartışmalar yürütülmektedir.
Uploads
01 - Projects by Erman Gören
02 - Thesis and Dissertation by Erman Gören
In this dissertation the relationship between name, naming and truth is defined in a general framework from the beginning of Archaic Greek Poetry until the Classical epoch, and it is analyzed how the seizure of addressing this problem shed light on the successors of Pindar in his victory odes. Accordingly, it is observed that the historical progress of the conception of “nature” is the basic dynamics of differentiation in poetry. Advancing from Homeric “nature” that is solely based upon physical data towards “nature” as an abstract concept that gained a fully political and moral style in Classical philosophers, Pindar’s approaches in his poetry, which he developed by means of “innate”, form a bridge between the aforementioned opposite poles. This “bridge” has an important role in the unique expression of the relationship between name, naming and truth in Pindar. The ways of nam(ing) in the indication of truth, which is investigated from the magic of name in Homer through Hesiod, where it becomes a convenient tool in the construction of kosmos, appears as the first phase of this course. In the second phase, the relation between nam(ing) and truth continues to develop in different directions ranging from genealogically based social conflicts to religious rituals, from class divergence brought upon by economic transformation to aristocratic satirical discourse, owing to the varied poetic utterance forms and occasions of lyric poetry. In Pindar’s “occasional” victory odes, the power of nam(ing) inherited from poetic tradition is effectively used for the victorious athlete’s “innate” side to carry on its essence. In Pindar, nam(ing) actually names the “innate”; therefore, the full exposure of the name means the exhibition of the “innate,” is the total exposure of the genealogic, social, economic, spiritual and corporal qualities of the individual that are acquired at birth. Nam(ing) is reinforced with re-naming which Pindar shapes with his poetic tekhnē. Consequently, the exposure “with righteousness” by means of re-naming of the name ergo the “innate” by the sophos poet becomes the guarantee of the continuation of the essence in the realm of truth, not only for the victorious athlete but also the family, clan and city-state to which he belongs, even the Pan-Hellenic society as a whole.
This thesis, based on epinikia of Bacchylides who lived in the fifth century B.C., intended to analyze the literary relation between Bacchylides and his relative Simonides who is also a Cean (Ionia) poet, and the stylistic dissociation between Bacchylides and his Theban rival Pindar. The essential objects of this analysis were the use of tropes in the epinikion poetry and two different aspects of this use of tropes within the light-darkness metaphor. The given stylistic dissociation can especially be observed between Bacchylides’ “pivotal metaphor and obvious language” and Pindar’s “metaphoric and obscure language.” Interwoven with this dissociation, it is aimed to observe the social, economic, political, moral/ethical conditions of Greek culture in the fifth century B.C. and transformation of these conditions which are continual since heroic epoch, and to expound how these conditions emerge by the agency of three principal notions: areta, nika, and alatheia. This “transformation,” and the polarizations shaped specifically by aristokratia and tyrannos are traced in the context of stylistic dissociations of the epinikion tradition."
03 - Books by Erman Gören
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış büyük
bir tiyatro ustasıdır. Thesmophoria Kutlayan Kadınlar komedyasında
da Lysistrata ve Kadın Mebuslar’daki gibi yine kadınlar merkezdedir.
Kadınlar Thesmophoria şenliklerinde bir mahkeme kurup kendilerine
yönelik asılsız iddialarından ötürü Euripides’in idamını görüşürler.
Euripides de kendisini kurtarmak için “kadınsı” bir hinlik düşünür.
Aristophanes’in “cinsiyet kimliklerini ve rollerini” ele alarak
ustalığını gösterdiği oyunda bir karakter de olan Euripides’in dört
tragedyasının parodisi yapılır. Tarihin ilk meta-tiyatro örneklerinden
biri olan Thesmophoria Kutlayan Kadınlar, Türkçeye ilk kez
Eski Yunanca aslından çevriliyor.
Marcus Aurelius devrinde yaşamıştır. “Komik” diyalog,
hiciv ve parodi türlerinde eser vermiş olan Loukianos’un
etkileri Bizans’tan, günümüzde yüksek fantastik edebiyat ve
bilimkurguya kadar uzanır. Kimi eleştirmenlerce ilk bilimkurgu
eser sayılan Hakiki Hikâyeler hayalî diyarlarda olağanüstü bir
gezinin öyküsünü anlatırken, “hakiki” olma iddiasındaki eserleri
zekice hicveder. Fakat asıl etkileyiciliği “modern”liğindedir:
Parodi, anıştırma gibi yöntemlerle kurulmuş kuvvetli bir
metinlerarasılığa sahiptir ve edebiyatın hakikatle ilişkisi
üzerine düşünür. Loukianos’un Hakiki Hikâyeler’i,
Erman Gören ve Ertuğrul İnanç’ın titiz incelemesi ve
notlarıyla okurlarla buluşuyor.
Homerosçu İlahiler Yunan tanrılarına yönelik heksametron veznindeki otuz üç hymnos’tan (ilahi/neşide) oluşan bir külliyattır. Bu külliyatın böyle bir başlıkla anılmasının sebebi İlahiler’in Antikçağ’da Homeros’a, yani Ilias ve Odysseia’nın bestecisi olduğu varsayılan kişiye atfedilmesidir. Homerosçu İlahiler külliyatını
oluşturan bu kitaptaki metinler matbu olarak ilk defa Erken Modern Avrupa’nın en
etkili hümanistlerinden biri olan Demetrius Chalcondyles tarafından 1488 yılında
yayımlanmıştır.
Hepsi tanrılara yönelik bir çağrıyla başlayan ve bir elvedayla tanrıyı uğurlayarak
sonlanan Homerosçu İlahiler icracının farklı yaklaşımlarından kaynaklanan stratejileriyle Eski Yunan dini ve mitolojisi kadar, mitsel coğrafya tasavvuruna, Homeros çağından itibaren sürdürülen ve belirli açılardan bütünüyle korunan icra geleneğine dair kilit nitelikte bilgiler sunar. Daha önemlisi, belki de bu metinlerin modern insanın en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda “işaret eden dilin” kökten
etkisizleştiği kutsallığın liturjik aurasına bin yıllar ötesinden seslenen bir davet niteliği
taşımalarıdır. Eski Yunan dini çerçevesinde tanrısallığın bir tür mevcudiyeti/hazır bulunuşu olarak hymnos’un bağlamının sunduğu bu kutsallık, dışarıda bırakan bir ürkütücülükle değil, içten bir selamlamanın beklenmedik irkilticiliğiyle dinleyicilerini çağırır.
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış
büyük bir tiyatro ustasıdır. Kadın Mebuslar’da, Aristophanes’in bir
başka komedyası Lysistrata’ya benzer bir şekilde kadınların kent
yönetimini ele geçirmesi konu edilir. Kadınların yönetiminde kent ve
bütün mülkler herkesin ortak malı haline gelecek, herhangi bir
hukuki dava görülmeyecektir artık. Platon’un Devlet’iyle birlikte
ilk komünist ütopyalardan biri olarak da görülen Kadın Mebuslar,
Türkçeye ilk kez Eski Yunanca aslından çevriliyor.
******************************************************************************************
Bu kitap bir şiir antolojisidir, sözcüğün Yunancadaki anlamıyla şiirin bir “çiçek-dermesi”dir. Homerosçu İlahiler’in huşu veren buhuru, Arkhilokhos, Semonides ve Hipponaks’ın taşlamalarının keskin aromasıyla karışır; Kallinos ve Tyrtaios’un askeri teşviklerinden heyecanlanan okur, Solon’un yahut Ksenophanes’in bilge dizelerinin ferahlatıcı deminde soluklanır. Theognis’in kadim sofralarında, aşk hasretiyle kavrulan Mimnermos, Sappho, Alkaios ve Anakreon’un rayihaları yarışır. Bu bir demet çiçeğe kulak verenler Alkman, Stesikhoros ve Ibykos’un anlattığı mitlerin kokusundan sarhoş olur. Simonides yeğeni Bakkhylides’le birlikte Keos’un ıtırlarını sunarken, Pindaros Thebai’ın geniş düzlüklerinin eşsiz goncalarıyla rakip olur onlara. Korinna ve Praksilla’nın tenlerinde kadınca sedalar tüter ve daha nice isimsiz şair kendi kokularıyla temsil edilirler. 2750 yıl önceden 300 yılı aşkın süre boyunca kokularla Yunan dünyasında bir seyahattir Arkaik Yunan Şiiri!
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 592
ISBN: 978-975-08-4132-3
Fiyatı: 42 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 98
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 216
ISBN: 978-975-08-3901-6
Fiyatı: 21 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 95
Bu yolda yürüyen yorumcu filolojinin en küçük ayrıntıları gözden kaçırmayan bakışından yararlanırken, metnin kültürel ve felsefi bağlamına da nüfuz etmek zorunda kalır. Elinizdeki inceleme böyle iki yönlü bir yöntemsel yaklaşımla Klasik Atina'da doğa-yasa (physis-nomos) arasındaki gerilimin dilsel boyutlarını açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Zira Yunan dilindeki fonetik bir sorunu, maddi kültüre dair bir ayrıntıyı, Yunan alfabesinin tarihsel gelişimini ya da deyimsel bir ifadenin dayandığı toplumsal belleği araştırırken yorumcu her seferinde felsefenin ayakkabılarıyla dil yolunda yürüdüğünün bilincine varır. Dil yolunda ve okuru da dil yoluna davet ederek...
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 419
ISBN: 978-975-995-701-8
Fiyatı: 25 TL
Felsefe Serisi 35
Platon'un Kratylos'u Türkçede okuyucunun karşısına ilk defa çıkmıyor. Ancak elinizdeki kitapta yer alan çeviri Yunanca orijinal metnin titiz bir incelenmesinin, satır satır, kimileyin hece hece, hatta harf harf, kılı kırk yaran bir filolojik bir dakikliğin ürünü olduğu iddiasını taşımaktadır. Çünkü bu çalışma, diyalogda başvurulan deneysel dil cambazlıklarında ya da etimolojik sözcük oyunlarındaki zeka parıltısını kaybetmemeye çalışan bir çeviri pratiğiyle ortaya çıkmıştır. Bu zeka pırıltısı bir yandan okurun gözlerini kamaştırırken, öte yandan dilin, dilbilimin, dil felsefesinin karanlık dehlizlerini aydınlatmaktadır. Kratylos'un sunduğu sorunsal alan, Kratylos’a Yorumlar: Physis-Nomos Karşıtlığı Bağlamında Filolojik ve Yorumbilimsel Bir İnceleme başlıklı ikinci ciltteki yorumlarla bir nebze daha net bir görünüme kavuşmaktadır.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 236
ISBN: 978-975-995-700-1
Fiyatı: 13 TL
Felsefe Serisi 34
Elinizdeki kitap Platon’un Kratylos’una yönelik bilinen ve günümüze ulaşan tek yorum olmasıyla ayrı bir önem taşımaktadır. Kratylos'ta karşımıza çıkan ad(landırmay)a dair kökensel sorular, Platon’un “Kraytlos”una Yorum'da Proklos'un ontoteolojisinin kapısını açan anahtarlara dönüşürler. Kratylos'ta Sokrates'in hakkında oldukça çekinceli konuştuğu tanrı adları, Proklos'un sınır tanımayan yorum pratiğinde evrenin sırrını ifşa eden birer işaret fişeği haline gelirler.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 384
ISBN: 978-975-995-703-2
Fiyatı: 18 TL
Felsefe Serisi 36
Yunan şairi, düşünürü, sokaktaki insanı, dönemin meskûn dünyasına yayılan kendi toplumsal yaşamını yansıtan bir evrensel dil oluşturmak adına çocuğunu, sokağını, icat ettiği aleti, yarattığı eseri, kutsal ve dünyevi olanı, kısacası her şeyi adlandırırdı. Öte yandan, Yunan'ın her yerinde iz bırakan “rekabet” (agôn) kültürü bağlamında bu adlandırma yönelimi özel bir tarz kazanmıştır. Yunan şairi galip gelen kişiyi “övmek” için özel bir düzenek olarak adlardan yararlanırdı. Pindaros bu düzeneği şiirsel bir hakikati inşa etmek adına ustalıkla kullanmış; Platon gibi, Pindaros'un dizeleriyle büyüyen çocuklar ise bu hakikatin adlarla bağlantısını Kratylos diyaloğunda yeniden masaya yatırmıştır. Bugün hâlâ dizmeye çalıştığımız tuğlaların büyüsüne kapılıyorsak, kulağımızda kalan şairin sesinin etkisi altındayız demektir.
Ebat: 16,5x23,5 cm
Sayfa Sayısı: 464
ISBN: 978-975-995-667-7
Fiyatı: 32 TL
Felsefe Serisi 30
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 312
ISBN: 978-975-08-3366-3
Fiyatı: 26 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 92
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 225
ISBN: 978-605-171-028-0
Fiyatı: 14 TL
Veritas Serisi 5
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 180
ISBN: 978-605-171-005-1
Fiyatı: 10 TL
Felsefe Serisi 39
04 - Edited Books by Erman Gören
In this dissertation the relationship between name, naming and truth is defined in a general framework from the beginning of Archaic Greek Poetry until the Classical epoch, and it is analyzed how the seizure of addressing this problem shed light on the successors of Pindar in his victory odes. Accordingly, it is observed that the historical progress of the conception of “nature” is the basic dynamics of differentiation in poetry. Advancing from Homeric “nature” that is solely based upon physical data towards “nature” as an abstract concept that gained a fully political and moral style in Classical philosophers, Pindar’s approaches in his poetry, which he developed by means of “innate”, form a bridge between the aforementioned opposite poles. This “bridge” has an important role in the unique expression of the relationship between name, naming and truth in Pindar. The ways of nam(ing) in the indication of truth, which is investigated from the magic of name in Homer through Hesiod, where it becomes a convenient tool in the construction of kosmos, appears as the first phase of this course. In the second phase, the relation between nam(ing) and truth continues to develop in different directions ranging from genealogically based social conflicts to religious rituals, from class divergence brought upon by economic transformation to aristocratic satirical discourse, owing to the varied poetic utterance forms and occasions of lyric poetry. In Pindar’s “occasional” victory odes, the power of nam(ing) inherited from poetic tradition is effectively used for the victorious athlete’s “innate” side to carry on its essence. In Pindar, nam(ing) actually names the “innate”; therefore, the full exposure of the name means the exhibition of the “innate,” is the total exposure of the genealogic, social, economic, spiritual and corporal qualities of the individual that are acquired at birth. Nam(ing) is reinforced with re-naming which Pindar shapes with his poetic tekhnē. Consequently, the exposure “with righteousness” by means of re-naming of the name ergo the “innate” by the sophos poet becomes the guarantee of the continuation of the essence in the realm of truth, not only for the victorious athlete but also the family, clan and city-state to which he belongs, even the Pan-Hellenic society as a whole.
This thesis, based on epinikia of Bacchylides who lived in the fifth century B.C., intended to analyze the literary relation between Bacchylides and his relative Simonides who is also a Cean (Ionia) poet, and the stylistic dissociation between Bacchylides and his Theban rival Pindar. The essential objects of this analysis were the use of tropes in the epinikion poetry and two different aspects of this use of tropes within the light-darkness metaphor. The given stylistic dissociation can especially be observed between Bacchylides’ “pivotal metaphor and obvious language” and Pindar’s “metaphoric and obscure language.” Interwoven with this dissociation, it is aimed to observe the social, economic, political, moral/ethical conditions of Greek culture in the fifth century B.C. and transformation of these conditions which are continual since heroic epoch, and to expound how these conditions emerge by the agency of three principal notions: areta, nika, and alatheia. This “transformation,” and the polarizations shaped specifically by aristokratia and tyrannos are traced in the context of stylistic dissociations of the epinikion tradition."
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış büyük
bir tiyatro ustasıdır. Thesmophoria Kutlayan Kadınlar komedyasında
da Lysistrata ve Kadın Mebuslar’daki gibi yine kadınlar merkezdedir.
Kadınlar Thesmophoria şenliklerinde bir mahkeme kurup kendilerine
yönelik asılsız iddialarından ötürü Euripides’in idamını görüşürler.
Euripides de kendisini kurtarmak için “kadınsı” bir hinlik düşünür.
Aristophanes’in “cinsiyet kimliklerini ve rollerini” ele alarak
ustalığını gösterdiği oyunda bir karakter de olan Euripides’in dört
tragedyasının parodisi yapılır. Tarihin ilk meta-tiyatro örneklerinden
biri olan Thesmophoria Kutlayan Kadınlar, Türkçeye ilk kez
Eski Yunanca aslından çevriliyor.
Marcus Aurelius devrinde yaşamıştır. “Komik” diyalog,
hiciv ve parodi türlerinde eser vermiş olan Loukianos’un
etkileri Bizans’tan, günümüzde yüksek fantastik edebiyat ve
bilimkurguya kadar uzanır. Kimi eleştirmenlerce ilk bilimkurgu
eser sayılan Hakiki Hikâyeler hayalî diyarlarda olağanüstü bir
gezinin öyküsünü anlatırken, “hakiki” olma iddiasındaki eserleri
zekice hicveder. Fakat asıl etkileyiciliği “modern”liğindedir:
Parodi, anıştırma gibi yöntemlerle kurulmuş kuvvetli bir
metinlerarasılığa sahiptir ve edebiyatın hakikatle ilişkisi
üzerine düşünür. Loukianos’un Hakiki Hikâyeler’i,
Erman Gören ve Ertuğrul İnanç’ın titiz incelemesi ve
notlarıyla okurlarla buluşuyor.
Homerosçu İlahiler Yunan tanrılarına yönelik heksametron veznindeki otuz üç hymnos’tan (ilahi/neşide) oluşan bir külliyattır. Bu külliyatın böyle bir başlıkla anılmasının sebebi İlahiler’in Antikçağ’da Homeros’a, yani Ilias ve Odysseia’nın bestecisi olduğu varsayılan kişiye atfedilmesidir. Homerosçu İlahiler külliyatını
oluşturan bu kitaptaki metinler matbu olarak ilk defa Erken Modern Avrupa’nın en
etkili hümanistlerinden biri olan Demetrius Chalcondyles tarafından 1488 yılında
yayımlanmıştır.
Hepsi tanrılara yönelik bir çağrıyla başlayan ve bir elvedayla tanrıyı uğurlayarak
sonlanan Homerosçu İlahiler icracının farklı yaklaşımlarından kaynaklanan stratejileriyle Eski Yunan dini ve mitolojisi kadar, mitsel coğrafya tasavvuruna, Homeros çağından itibaren sürdürülen ve belirli açılardan bütünüyle korunan icra geleneğine dair kilit nitelikte bilgiler sunar. Daha önemlisi, belki de bu metinlerin modern insanın en çok ihtiyacı olduğu bir zamanda “işaret eden dilin” kökten
etkisizleştiği kutsallığın liturjik aurasına bin yıllar ötesinden seslenen bir davet niteliği
taşımalarıdır. Eski Yunan dini çerçevesinde tanrısallığın bir tür mevcudiyeti/hazır bulunuşu olarak hymnos’un bağlamının sunduğu bu kutsallık, dışarıda bırakan bir ürkütücülükle değil, içten bir selamlamanın beklenmedik irkilticiliğiyle dinleyicilerini çağırır.
yoktur. Yazdığı kırk kadar oyundan sadece on biri günümüze
ulaşmıştır. Kıvrak ve keskin diliyle ünlü olan Aristophanes, komedya
sanatının bütün inceliklerini çağının tanıklığıyla kaynaştırmış
büyük bir tiyatro ustasıdır. Kadın Mebuslar’da, Aristophanes’in bir
başka komedyası Lysistrata’ya benzer bir şekilde kadınların kent
yönetimini ele geçirmesi konu edilir. Kadınların yönetiminde kent ve
bütün mülkler herkesin ortak malı haline gelecek, herhangi bir
hukuki dava görülmeyecektir artık. Platon’un Devlet’iyle birlikte
ilk komünist ütopyalardan biri olarak da görülen Kadın Mebuslar,
Türkçeye ilk kez Eski Yunanca aslından çevriliyor.
******************************************************************************************
Bu kitap bir şiir antolojisidir, sözcüğün Yunancadaki anlamıyla şiirin bir “çiçek-dermesi”dir. Homerosçu İlahiler’in huşu veren buhuru, Arkhilokhos, Semonides ve Hipponaks’ın taşlamalarının keskin aromasıyla karışır; Kallinos ve Tyrtaios’un askeri teşviklerinden heyecanlanan okur, Solon’un yahut Ksenophanes’in bilge dizelerinin ferahlatıcı deminde soluklanır. Theognis’in kadim sofralarında, aşk hasretiyle kavrulan Mimnermos, Sappho, Alkaios ve Anakreon’un rayihaları yarışır. Bu bir demet çiçeğe kulak verenler Alkman, Stesikhoros ve Ibykos’un anlattığı mitlerin kokusundan sarhoş olur. Simonides yeğeni Bakkhylides’le birlikte Keos’un ıtırlarını sunarken, Pindaros Thebai’ın geniş düzlüklerinin eşsiz goncalarıyla rakip olur onlara. Korinna ve Praksilla’nın tenlerinde kadınca sedalar tüter ve daha nice isimsiz şair kendi kokularıyla temsil edilirler. 2750 yıl önceden 300 yılı aşkın süre boyunca kokularla Yunan dünyasında bir seyahattir Arkaik Yunan Şiiri!
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 592
ISBN: 978-975-08-4132-3
Fiyatı: 42 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 98
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 216
ISBN: 978-975-08-3901-6
Fiyatı: 21 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 95
Bu yolda yürüyen yorumcu filolojinin en küçük ayrıntıları gözden kaçırmayan bakışından yararlanırken, metnin kültürel ve felsefi bağlamına da nüfuz etmek zorunda kalır. Elinizdeki inceleme böyle iki yönlü bir yöntemsel yaklaşımla Klasik Atina'da doğa-yasa (physis-nomos) arasındaki gerilimin dilsel boyutlarını açığa çıkarmayı amaçlamaktadır. Zira Yunan dilindeki fonetik bir sorunu, maddi kültüre dair bir ayrıntıyı, Yunan alfabesinin tarihsel gelişimini ya da deyimsel bir ifadenin dayandığı toplumsal belleği araştırırken yorumcu her seferinde felsefenin ayakkabılarıyla dil yolunda yürüdüğünün bilincine varır. Dil yolunda ve okuru da dil yoluna davet ederek...
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 419
ISBN: 978-975-995-701-8
Fiyatı: 25 TL
Felsefe Serisi 35
Platon'un Kratylos'u Türkçede okuyucunun karşısına ilk defa çıkmıyor. Ancak elinizdeki kitapta yer alan çeviri Yunanca orijinal metnin titiz bir incelenmesinin, satır satır, kimileyin hece hece, hatta harf harf, kılı kırk yaran bir filolojik bir dakikliğin ürünü olduğu iddiasını taşımaktadır. Çünkü bu çalışma, diyalogda başvurulan deneysel dil cambazlıklarında ya da etimolojik sözcük oyunlarındaki zeka parıltısını kaybetmemeye çalışan bir çeviri pratiğiyle ortaya çıkmıştır. Bu zeka pırıltısı bir yandan okurun gözlerini kamaştırırken, öte yandan dilin, dilbilimin, dil felsefesinin karanlık dehlizlerini aydınlatmaktadır. Kratylos'un sunduğu sorunsal alan, Kratylos’a Yorumlar: Physis-Nomos Karşıtlığı Bağlamında Filolojik ve Yorumbilimsel Bir İnceleme başlıklı ikinci ciltteki yorumlarla bir nebze daha net bir görünüme kavuşmaktadır.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 236
ISBN: 978-975-995-700-1
Fiyatı: 13 TL
Felsefe Serisi 34
Elinizdeki kitap Platon’un Kratylos’una yönelik bilinen ve günümüze ulaşan tek yorum olmasıyla ayrı bir önem taşımaktadır. Kratylos'ta karşımıza çıkan ad(landırmay)a dair kökensel sorular, Platon’un “Kraytlos”una Yorum'da Proklos'un ontoteolojisinin kapısını açan anahtarlara dönüşürler. Kratylos'ta Sokrates'in hakkında oldukça çekinceli konuştuğu tanrı adları, Proklos'un sınır tanımayan yorum pratiğinde evrenin sırrını ifşa eden birer işaret fişeği haline gelirler.
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 384
ISBN: 978-975-995-703-2
Fiyatı: 18 TL
Felsefe Serisi 36
Yunan şairi, düşünürü, sokaktaki insanı, dönemin meskûn dünyasına yayılan kendi toplumsal yaşamını yansıtan bir evrensel dil oluşturmak adına çocuğunu, sokağını, icat ettiği aleti, yarattığı eseri, kutsal ve dünyevi olanı, kısacası her şeyi adlandırırdı. Öte yandan, Yunan'ın her yerinde iz bırakan “rekabet” (agôn) kültürü bağlamında bu adlandırma yönelimi özel bir tarz kazanmıştır. Yunan şairi galip gelen kişiyi “övmek” için özel bir düzenek olarak adlardan yararlanırdı. Pindaros bu düzeneği şiirsel bir hakikati inşa etmek adına ustalıkla kullanmış; Platon gibi, Pindaros'un dizeleriyle büyüyen çocuklar ise bu hakikatin adlarla bağlantısını Kratylos diyaloğunda yeniden masaya yatırmıştır. Bugün hâlâ dizmeye çalıştığımız tuğlaların büyüsüne kapılıyorsak, kulağımızda kalan şairin sesinin etkisi altındayız demektir.
Ebat: 16,5x23,5 cm
Sayfa Sayısı: 464
ISBN: 978-975-995-667-7
Fiyatı: 32 TL
Felsefe Serisi 30
Ebat: 13.5 x 21 cm
Sayfa Sayısı: 312
ISBN: 978-975-08-3366-3
Fiyatı: 26 TL
Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Serisi 92
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 225
ISBN: 978-605-171-028-0
Fiyatı: 14 TL
Veritas Serisi 5
Savunma yorumcular tarafından sıklıkla çok az, hatta hiçbir felsefi ana fikre sahip olmamakla eleştirilir.
Oysa yukarıda sunulan öykü Savunma'nın sadece kurgusal iskeletidir. Platon'un mahkeme önün çıkardığı Sokrates'in kendisinden çok, onun hakikati ortaya çıkarma yollandır. Hakikati araştırma yolları Sokrates'in ahlakının kurucu öğeleridir. Aslında Savunma diyalektiğin diyalektik bir gerekçelendirilmesini sunar. Platon'u: gözünde itham edilen de Sokrates'in uğruna öldüğü de bu yöntemdir. Sokretes'in yaşamı da ölümü d bu yöntemin başarısını ortaya koyar.
Ebat: 12x20 cm
Sayfa Sayısı: 180
ISBN: 978-605-171-005-1
Fiyatı: 10 TL
Felsefe Serisi 39
Bu kitapta Diels-Kranz’ın Die Fragmente der Vorsokratiker başlıklı kitabının Herakleitos ile ilgili bölümünün tamamını yani Testimonia [Tanıklıklar]; Fragmenta [Fragmanlar]; Imitationes [Taklitler]’ini ilk kez eksiksiz olarak Eski Yunancadan Türkçeye çevirdik. Çevirimizin felsefe dünyamızda yeni düşünmelere kapı açması, yeni başlangıçlara olanak sağlaması dileğiyle...
Ebat: 13,5x21 cm
Sayfa Sayısı: 343
ISBN: 978-975-995-683-7
Fiyatı: 18 TL
Felsefe Serisi 32
and especially of the atmosphere that was intended to be established in classical Athens, makes the gradual appearance of ananke in Early and Classical Greek thought clearer. There is no doubt that such a notion gradation has a cumulative nature and finds its place in connection with the levels built before it. However, ananke’s consequence reveals the strategies with which the Greek thinkers transformed a poetic imagination into a layered notion. The polysemy of ananke has led the experts to engage in monograph-level studies. In this study, it will reveal the unique hierarchy, of which ananke is the main element, through the connections established with the previous traditions of poetry and thought. Thus, it will be pointed out that the rank does not follow a line, but follows a circular line that returns each time to the initial questions of the matter.
Keywords: Necessity, Compulsion, Obligation, Exigence, Need, Moira, Aisa
Since Şinasi’s Tercüme-i Manzume is one of the first translations from Western literature, it is also the pioneer of the formation of a new literary milieu. Şinasi applied both semantic and formal strategies and reflected his ideology in the process of "ré-énonciation" into the rhythm of his translations. Şinasi not only brought new topics to Ottoman literature in terms of meaning, but also adopted a more accessible literary approach by simplifying the language. In this study, we will examine how much Şinasi adhered to the formal rules of classical poetry in his translations and how he adapted rhythm of the source text in the context of historicity and ideology.
before they became current as philosophical concepts, gained in size over time
and attained a multidimensional appearance. Many concepts in Greek thought
settled in their final positions as a result of a head-to-head contest with diffe-
rent prospective concepts in an environment of “competition” (agōn). In this
process, they separated their way with their fellow concepts when the time ca-
me and settled in their dominant position in Classical Greek thought as the ba-
sic “virtues” (aretai) that the Greek people should have. As a result of this pro-
cess, it was discussed even in Antiquity as one of the main problems of Classical
Greek thought, exactly which virtue of sōphrosynē, the control of pleasures ap-
pealing to the senses, what kind of harmony as the germination ground of wis-
dom. For this reason, the fact that sōphrosynē's virtue expressed in different
contexts is appropriately met creates a problem of ambiguity regarding the his-
tory of thought and living culture rather than a translation problem. In this ar-
ticle, it is stated that by following sōphrosynē in the historical process, notions
with a wide range of references such as it cannot be understood from a single
context, that we need a holistic view over contexts to understand such notions,
but that this follow-up is specifically applied to Plato's Charmides to demonst-
rate that it will enable us to comprehend a skeleton of conceptualization stra-
tegies on the way to refine the philosophical identity of it.
Keywords: Sōphrosynē, aretē, self-knowledge, conceptualization, Plato, Char-
mides.
Keywords: Greek lexicography, Guillaume Budé, humanistic lexicography, philological lexicography, scientific lexicography
A certain conception of the “earth” (gē) emerges from the Homeric verses, the first written works in ancient Greek literature. Both the “Catalogue of Ships” in Iliad and the travels in Odyssey describe the borders of the Mediterranean, presenting views of this notion intertwined with myth. The definition and framing by a calculating mind of the earth, which was thought to be purely uncanny in the early period, takes place gradually, due to the variety of disciplines of Ancient Greek acquired knowledge – mathematics, geometry, astronomy, geography and history, etc. – in close contact with one another. The accumulation of other efforts, especially in the Greek Classical Age, is embodied in work that gained momentum under the auspices of the Hellenistic Ptolemaic dynasty and focused on the problem of defining the "inhabited [earth]" (oikoumenē). The work of Eratosthenes, a polymath who lived in the 3rd century BC, plays an important role in the formation of certain notions of geography, especially its name (geōgraphia). Although his work has survived to a large extent in fragments, Eratosthenes’ systematizations, such as the “seven climates” (hepta klimata), which subsequently affected the scientific world profoundly, may also be included within this framework. While Eratosthenes marks the initial emergence of geography as an established science, the works by the 2nd century AD scholar Ptolemy centuries later, constitutes the complementary end point of the institutionalization of geography, both by virtue of his solid criticisms of Eratosthenes and the establishment of certain systematic principles. A precise description of the inhabited earth accords with an astronomical sky made precise by mathematical calculation also. The landscape presented by means of this process makes understandable certain details, such as the idea of hodological space in pictorial cartography, a result of the human desire to dominate the earth, as well as the role that certain notions play in the institutionalization of geography. Thanks to the precise relationship established between the earth and the cosmos that surrounds him, man’s desire for this domination also gains altitude over time. Institutionalization brings detachment, and detachment brings separation from old comrades like astronomy. Therefore, the institutionalization of geography should be evaluated within the framework of certain notions and their relations with neighboring sciences. In this paper, I will try to provide an analysis informed by these concerns.
Anahtar Kelimeler: Epideiktik hitabet, epideiksis, polis, Klasik Yunan, Arkaik şiir, övgü, yergi
Keywords: Greek lexicography, Guillaume Budé, humanistic lexicography, philological lexicography, scientific lexicography
Anahtar Kelimeler: Epideiktik hitabet, epideiksis, polis, Klasik Yunan, Arkaik şiir, övgü, yergi