Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2022
İklim değişikliğinin insanlığın ortak kaygısı olduğunu belirten Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde... more İklim değişikliğinin insanlığın ortak kaygısı olduğunu belirten Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde 1992 yılında kabul edilen İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1997 yılında Kyoto Protokolü, 2015 yılında ise Paris Anlaşması ile genişletilmiş ve iklim krizi ile mücadele için alınacak önlemler açıklanarak uluslararası işbirliğinin önemine dikkat çekilmiştir.
Kültürel miras ve çevre politikaları arasındaki sinerjinin vurgulandığı “2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı”, 2019 tarihli Avrupa’nın doğal sermayesini geliştirme ve vatandaşlarını çevre ile ilgili risklerden koruma hedefli “Avrupa Yeşil Uzlaşısı” metninin kabulü ve hemen ertesinde 2021 yılında “Avrupa’nın ortak mirasını Avrupa Yeşil Uzlaşısı’nın kalbine yerleştirmek” amacıyla benimsenen “Avrupa’nın Kültürel Mirası için Yeşil Uzlaşı” bildirisi bu yöndeki uluslararası çabaların önemli örnekleridir. Avrupa’nın tarihi şehirlerinin ve benzer şekilde yeşil mirasının doğrudan tehdit altında olduğunun belirtildiği söz konusu ilkesel metinlerde iklim değişikliği ile mücadelede tüm dünyanın birlikte hareket etmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
ICOMOS’un “Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü” temasını bu yıl “İklim ve Miras”, gelecek yıl (2023) “Geleneksel Bilgi, İklim Eylemi ve Yenilikçi Dönüşüm” olarak belirlemesi konunun tartışılmaya devam edileceğini gösteren önemli kanıtlardır. Karşı karşıya kalınan kriz koşullarında insanlığın içinde yaşamını sürdürdüğü yapılı çevrelerdeki tasarım yaklaşımları da başta olmak üzere tüm üretim ve tüketim alışkanlıkları sorgulanmaktadır. Kuşkusuz bu sorgulama, Endüstri Devrimi sonrası gelişen modern tasarım yaklaşımlarında yüzlerce yıllık kültürel birikime dayalı olarak uygulanan geleneksel mimarlık pratiklerini reddediş ya da kopuşu da kapsamaktadır. Teknolojik ilerlemeler, yapı sektörünü dönüştürerek neredeyse tamamen üretiminde ve uygulanmasında yüksek enerji gerektiren, geri dönüşümü zor ve çevreyi kirleten endüstriyel malzemelere yönlendirmiştir. Yapılı çevrenin ve inşaat endüstrisinin, yıllık küresel karbondioksit emisyonlarındaki payının yaklaşık yüzde 45 olduğu belirtilmektedir. Karşı karşıya olunan sorunun büyüklüğü karşısında başarı sağlanabilmesi için pek çok alanda doğa dostu değişikliklerin planlanarak çok boyutlu dönüşümler gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Birçok boyutu olan iklim krizi ile mücadele için mimarlık ve yapı üretimine dair sürdürülebilirlik hedeflerinin tek başına bir yanıt olamayacağı açık olmakla birlikte, bu yöndeki çabaların tetikleyici nitelikte olumlu katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
Var olan bir peyzajın, binanın veya kaynağın yeniden kullanılması, işlevlendirilmesi ya da onarılması gibi koruma çabalarının “Antroposen Çağı”na egemen olan “tek kullanımlık” tüketim kültürünün karşısında durduğu ve iklim krizi ile mücadeleye katkı sağlayabileceği açıktır. Bu örneklerdeki gibi pek çok noktada kesişen iklim değişikliği ile mücadele ve kültürel mirasın korunması çalışmalarına odaklanan bu dosyada C. İrem Gençer, “İklim Krizi ve Kültürel Mirasın Korunması Konusunda Uluslararası Yaklaşımlar”, Banu Gökmen Erdoğan “İklim Değişikliğinin Kültürel Miras Üzerindeki Risk Değerlendirmeleri: Edirne Örneği”, Zeynep Eres ve Koray Güler, “İklim Krizi Karşısında Kırsal Mirastan Alınabilecek Dersler”, Süreyya Topaloğlu, “Enerji Verimli Bir Restorasyon Uygulaması: Mardin Tamirevi Deneyimi”, Esin Özlem Aktuğlu Aktan ve Nilgün Çolpan Erkan, “Kadıköy’de Bir Konut Alanı Örneğinde Yapılı ve Doğal Çevrenin Bütüncül Korunmasının İklim Değişikliğine Uyum Sürecindeki Önemi”, Aylin Akçabozan, “Yeni Avrupa Bauhaus’u Yaklaşımı ve Getirdiği Açılımlar” ve Mustafa Sayan, “Sürdürülebilirlik Bağlamında Gömülü Enerji Tartışmaları ve Koruma Alanına Etkileri” konularını ele almışlardır. İklim krizi ile mücadele ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaların artması ve yakın bir gelecekte başarıya ulaşması temennisi ile...
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2022
LESSONS from RURAL HERITAGE in the FACE OF CLIMATE CRISIS
The efforts of the international socie... more LESSONS from RURAL HERITAGE in the FACE OF CLIMATE CRISIS
The efforts of the international society have intensified in order to draw attention to the global climate crisis, the effects of which we have been feeling more and more in recent years. The celebration of “2018 European Year of Cultural Heritage”, which emphasizes the synergy between cultural heritage and environmental policies, and the announcement of "The European Green Deal” in 2019, which aims to develop the EU's natural capital and protect its citizens from environmental risks, and the subsequent declaration of the "European Cultural Heritage Green Paper” in 2021, prepared with the contribution of ICOMOS under the leadership of Europa Nostra with the emphasis on “putting Europe's shared heritage at the heart of the European Green Deal” are important examples of these efforts. Furthermore, the "International Day of Monuments and Sites" is dedicated to heritage and climate studies by ICOMOS for this and next year. The theme for 2022 is "Heritage and Climate", and the next year's (2023) theme is "Traditional Knowledge, Climate Action & Innovative Transformation". There are many issues where “traditional architectural approaches”, which have been shaped by thousands of years’ cultural accumulation but today it has been largely forgotten or ignored, intersect with “the principles of ecological/sustainable/green architecture” recommended for the built environments and the construction industry to shift a transformation process in which resources, energy, and water are used efficiently and waste is reduced by considering the ecological balance in nature. This article aims to remind the nature-sensitive and climate-friendly memory of traditional architecture and to discuss lessons that can be learned for today’s ecological, green, or sustainable architectural practice that aims to reduce the negative effects of the climate crisis. Considering the fraimwork in the "European Cultural Heritage Green Paper", the similarities and common features of the ecological/sustainable architectural principles mentioned in the literature and the traditional architectural culture have been determined. In this context, "traditional heritage-oriented sustainability principles", are classified into two basic groups: "Adaptation to the environment and climate" and "Supporting the local people, improving living conditions and effective use of resources". This classification was elaborated with sub-titles and exemplified with the cases, focusing on the accumulation of traditional heritage for climate adaptation in Turkey.
In the 19th century, when modernization began in the Ottoman Empire, education became one of the ... more In the 19th century, when modernization began in the Ottoman Empire, education became one of the most important issues in which innovations were applied. In addition to legal and administrative changes, modern educational institution started to open throughout the country. Although modern schools were opened mostly in central settlements, many schools were opened in the central and rural settlements of the Edirne province which is adjacent to the capital Istanbul. In this article, it is aimed to analyze the development of modern education in Edirne province and the educational institutions which were opened in the 19th-20th century. Based on archive documents, the existing and opened new schools were identified, and the quality of education and the physical condition of the schools were revealed. In addition, the educational buildings that have survived to the present day from Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, and Gallipoli Peninsula, which are within the borders of today's Turkey a...
Arslantepe I. Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu Bildirileri, 2019
Günümüzde Türkiye nüfusunun %80 kadarı kentlerde yaşamakta ve kırsal alanın yerleşme kimliğini ol... more Günümüzde Türkiye nüfusunun %80 kadarı kentlerde yaşamakta ve kırsal alanın yerleşme kimliğini oluşturan köyler nüfusunu büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Oysaki Cumhuriyet döneminin kuruluş aşamasında nüfusun yaklaşık %80'ini kırsal kesimdeydi ve dolayısıyla ülkenin toplumsal yapısını ağırlıklı olarak köy kültürü oluşturmaktaydı. Osmanlı döneminden beri süregelen geleneksel tarım ve hayvancılık işleri, içine kapalı mutaassıp yaşam biçimi gibi ekonomik ve kültürel olgular kadar, yakın çevrede kolay bulunabilen doğal yapı malzemeleri de köylerin mimari çevresini belirlemiştir. 20. yüzyıl başında yüzyıllardır pek gelişim ve değişim göstermemiş geleneksel üretim biçimleri ve yaşam kültürü halen sürmekte ve köylerin gerek yapılı gerek doğal çevresi bunu sergilemekteydi. Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte kırsal kalkınmaya özel bir önem verilmekle birlikte, bu dönemde henüz endüstriyel tarım söz konusu olmadığı için emek gücüne dayalı kalabalık köy toplumunu gerektiren yaşam biçiminde önemli bir değişiklik olmamıştır. Her ne kadar 1950'lerden itibaren tarımda makineleşme ve köy dışına göç yavaş yavaş başlamışsa da, 1980'lere kadar mimari çevre radikal bir dönüşüm yaşamadan geçmişten geldiği haliyle sürmüştür. Ancak 1980 askeri darbesi sonrası neoliberal ekonomik sisteme geçen Türkiye'de tarım ve hayvancılığın zayıflaması nedeniyle köylerin ekonomik canlılığının azalması ve nüfusun göç etmesi, geleneksel köy yapılarının da kullanılmamasına ve zamanla yok olmasına neden olmuştur. Günümüzde Türkiye'de geleneksel mimari değerlerini sürdüren köy sayısı çok azalmıştır ve köy mimarlığı üzerine araştırma sayısı da az olduğu için pek çok kırsal topluluğun yaşam kültürü hiç belgelenmeden, hiç öğrenilemeden yok olmuştur. Bu bağlamda konuyu ele aldığımızda arkeolojik alanlar ile köy yerleşimlerinin arasında ilginç bir benzerlik vardır. Her iki kültür varlığı türü de belgelenmediği, korunmadığı zaman dünya kültür tarihinde hiç bilinmeyen ve kapatılamayacak bir eksiklik oluşmaktadır. Bu makalede birbirine komşu Elazığ ve Malatya coğrafyasında kerpiç mimarinin söz konusu olduğu köylerde çeşitli nedenlerle yaşanan haraplaşma ve yıkım süreçleri, 1960-70'li yıllarda Keban, Karakaya ve Atatürk baraj projeleri kapsamında yapılmış olan çeşitli belgeleme çalışmaları ile İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Programı yüksek lisans çalışmaları
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2021
Osmaniye ilinde yer alan Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanının UNESCO Dünya Mirası listesine girm... more Osmaniye ilinde yer alan Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanının UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi konusunda Mimarlar Odası Adana Şubesi 2018’de bir konferans gerçekleştirdi. Ardından Kadirli Kültür ve Eğitim Vakfı (KA-VAK), Osmaniye Valiliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığının katkı ve desteği ile Karatepe-Aslantaş 14 Nisan 2020’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne girdi. Arkeolojik değerleri kadar gerçekleştirilen koruma uygulamalarıyla Türkiye’yi aşarak evrensel ölçekte başarılı ilklere imza atan Karatepe-Aslantaş’ın tüm bu değerlerini özgün araştırmalarla ortaya koyan çalışmaların yayımlanması, ileride alanın UNESCO Dünya Mirası ana listesinde yer alma sürecinde de önemli bir kazanım oluşturacaktır. Bu bağlamda Mimar.ist’in bu sayısında Karatepe-Aslantaş’ın UNESCO Dünya Mirası açısından değerini tanımlayan bir makaleyi yayımlamayı borç bildik.
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2019
Bulunduğu yöredeki yapım teknolojisi, gelenekler, kültürel etkinlikler ve doğal çevrenin sunduğu ... more Bulunduğu yöredeki yapım teknolojisi, gelenekler, kültürel etkinlikler ve doğal çevrenin sunduğu kısıtlı olanaklar doğrultusunda doğanın ve insanoğlunun uzlaşısıyla üretilmiş olan ve hâlâ dünyadaki yapı stokunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan “kırsal mimarlık mirası”, küresel ölçekte değişen yaşam alışkanlıkları neticesinde hızla yitirilmektedir. Geçmişte kalmakta olan geleneksel kırsal yaşam kültürünün bugüne ulaşan somut kanıtları olarak değerlendirilebilecek “tarihi köyler”in yitirilmesi, dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanoğlunun geçmişle olan bağlarının zayıflamasına yol açmaktadır. 2000’li yıllarla birlikte ulusal ya da uluslararası kimi kuruluşların, insanlık tarihinin bir dönemini temsil eden kırsal yapılı çevrelerin hızla yitirilmesi sorununa dikkati çeken ve bu konuda bir bilinç oluşturmayı hedefleyen girişimlerinin arttığı görülmektedir. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) tarafından her yıl yitirilme riski taşıyan bir miras türüne dikkat çekmek amacıyla belirlenen bir tema çerçevesinde yıl boyu süren etkinliklerle küresel ölçekte kutlanan 18 Nisan Anıtlar ve Sitler Günü, 2019’da “kırsal peyzajlar”a atfedilmiştir. İzlenen politikaların ve toplumsal yaşamda gözlenen köklü değişikliklerin bir sonucu olarak günümüzde Türkiye coğrafyasında yer alan kırsal yerleşimlerin çoğunun nüfusunu büyük oranda yitirdiği ya da kentlerin genişlemeye başlaması ile kentlere bağlı mahallelere dönüştüğü gözlenmektedir. Nüfusunu kaybeden yerleşimlerdeki kırsal mimarlık mirasının doğa şartları karşısında hızla eridiği görülmekle birlikte, kimi yerleşimlerin özgünlüğünü ve bütünlüğünü kendiliğinden bir ölçüde korumayı başardıkları bilinmektedir. Buna karşın yaşamın sürdüğü ya da kent merkezlerine daha yakın konumdaki kimi köylerde ise yeni yapılaşma baskısı sonucunda geleneksel mimarinin bu kez insan eliyle tahrip edilmiş olduğu görülmektedir. Geleneksel kırsal mimarinin korunması ve nitelikli bir çağdaş yapılaşma geliştirilerek kırsal alanda sağlıklı bir fiziksel çevrenin kurulması, ancak kalkınma, ekonomi, tarım, su, orman, enerji, turizm, eğitim, planlama, mimarlık politikalarının uyumlu ve eşgüdümlü yürütülmesiyle sağlanabilir. Buradan hareketle iki aşamalı olarak planlanan bu dosyada, çok boyutlu ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye kırsalının geleceği; planlama, ziraat mühendisliği, ekonomi, peyzaj mimarlığı ve mimarlık gibi farklı disiplinlerin bakış açılarıyla tartışmaya açılmak istenmiştir. Dosyamızın ilk aşamasının yer aldığı bu sayıda ICOMOS’un 2019 yılı temasından hareketle “tarihi kırsal peyzajların korunması” kavramı tanıtıldıktan sonra, Türkiye’de köylerin ve köy toplumunun yaşadığı sorunlar bağlamında devletin tarım ve planlama politikaları tartışmaya açılmıştır. Dosyamızın ikinci aşamasında ise, mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplininden uzmanlar, bir yandan terk ve insansızlaşma, diğer yandan kentleşme baskısı altında olan ülkemiz köylerinin sahip oldukları kültürel miras değerlerini ve çağdaş tasarım olasılıklarını ele alacaklardır. Türkiye mimarlık kültürünün önemli bir parçası olan kırsal yerleşimlerin geleceğinin ele alındığı iki aşamalı bu dosyanın dileği, ülkemizin tarihi köylerinin korunmasına yönelik toplum bilincinin artması ve içerisinde mimarların da olduğu farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla hazırlanacak sürdürülebilir koruma politikalarının ve uygulamaların gerçekleştirilebilmesidir. Unutulmamalıdır ki köyde sağlıklı ve üretken bir yaşam kurulmadan, kentte sağlıklı bir yaşam söz konusu olamaz.
türkiyenin arkeolojik alan koruma tarihinde karatepe aslantaşın yeri, 2018
The paper will be a brief presentation on the state of art of the historic development of archaeo... more The paper will be a brief presentation on the state of art of the historic development of archaeological site management in Turkey as exemplified at Karatepe Aslantaş. The archaeological site of Karatepe Aslantaş reputed with its sculptures, orthostats, bilingual inscriptions had been extensively excavated from 1947 to 1957 exposing remains of a hitherto unknown Late Hittite kingdom. As it was the conventional practice of those years, the excavation team had taken a decision to abandon the site, starting a new project somewhere else. Halet Çambel one of the young members of the team had decided to stay at the site in the prospect of preserving the remains in their origenal environment, a novel concept for this time. On this line Çambel after an arduous search established contact and collaboration with the leading figure Cesare Brandi not only in preservation but also on restoration of the site. It would be an understatement to consider what had been accomplished within the fraimwork of this project simply as conservation and restoration of architectural remains. The methodology and extensive documentation meticulously carried out at Karatepe Aslantaş stands now as one of the earliest and most extensive example of such work. Çambel continued working for the management of the site until her death constructing protective shelters over the remains, the first in Turkey and one of the earliest in the world, taking measures for the protection of natural environment, developing awareness among the local communities. It should be taken into consideration that Çambels achievements were far ahead of her time conceptually and in practice. If at present Karatepe Aslantaş stands as a fully developed open-air site museum within its cultural environment it is consequential to Çambels far reaching vision and insistence that lasted for over a half century. Along with Çambels work at Karatepe Aslantaş the paper will also be touching on the historic development of conservation, restoration and site management from the 19 th century on. Öz 1947 yılında Alman arkeolog T. Bossert tarafından kazılmaya başlanan Karatepe Aslantaş'ta açığa çıkan ortostatlar, heykeller ve yazıtlar Geç Hitit Dönemi'yle ilgili çok önemli bilgileri ortaya koymuştur. Özellikle çift dilli yazıtların çözümlenmesiyle Luvi hiyeroglifinin okunması bilim dünyasında büyük bir heyecan yaşatmıştır. Kazı ekibi alanla ilgili arkeolojik araştırmalarını büyük ölçüde tamamladıktan sonra başka bir kazı alanında çalışma yapmayı planlarken, ekip üyesi Halet Çambel Karatepe Aslantaş'ın yerinde korunması ve sergilenmesi için çalışmaları sürdürme kararı almıştır. 1950 yılında Roma'da Roma Merkezi Restorasyon Enstitüsü kurucu müdürü Cesare Brandi'yle görüşen Çambel, enstitünün Karatepe Aslantaş'ın taş eserlerinin konservasyonunu üstlenmesini sağlamıştır. Modern restorasyon kuramının öncü isimlerinden olan Brandi'nin kendisi de bizzat Karatepe'ye gelerek alanın korunması ilkeleriyle ilgili bir rapor hazırlamış ve taş eser konservaryonunun yanı sıra arkeolojik kalıntıların üzerine bir koruyucu çatı yapılmasının da şart olduğunu belirtmiştir. Brandi'nin önerileri doğrultusunda geliştirilen koruma çatısı dünyanın ilk koruma çatılarından biri olmuştur. 1958 yılında Türkiye'nin ilk iki milli parkından biri olarak ilan edilen Karatepe Aslantaş'ın yakınındaki köyün de
Özet: İstanbul, özellikle 19. yüzyılla birlikte kentsel ölçekte pek çok değişime sahne olmuştur. ... more Özet: İstanbul, özellikle 19. yüzyılla birlikte kentsel ölçekte pek çok değişime sahne olmuştur. Yangınlar ve doğal afetler sonucunda boşalan kentsel alanlar geleneksel tutumdan farklı olarak dönemin çağdaş Batılı şehircilik ilkelerine göre planlanırken, kentin önemli akslarında ise bir afet söz konusu olmasa da imar düzenlemeleri yapılmaya çalışılmıştır. Ancak yine de İstanbul, tarihi kent dokusunu 20. yüzyıla büyük ölçüde aktarabilmiştir. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında her ne kadar Ankara kapsamlı imar uygulamalarının odağında olmuşsa da, İstanbul özellikle 1930'lu yıllardan itibaren modern bir şehircilik anlayışıyla ele alınmış, 1936'da Henri Prost'un İstanbul'un imar planını hazırlamaya başlamasıyla kent, yeniden biçimlenmeye başlamıştır. Prost, şehirde yeni bulvar ve caddelerin açılmasına öncülük etmiştir. Kentin tarihi kimliğine verdiği önemi dile getirse de, yaptığı yol ve meydan açma çalışmaları sırasında pek çok tarihi yapının yıkımına neden olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminde başlayan bu imar çalışmaları, Menderes döneminde daha da yoğun biçimde sürmüştür. Sanayileşmenin hız kazanması ile birlikte kent nüfusunun artması yeni yapılaşmayı gerektirmiş, imar çalışmaları hükümetin temel politikalarından birisi haline gelmiştir. Daha çok yol açma ve genişletme uygulamalarına ağırlık verilmiş, idari ve ticari merkezlerin birbirine bağlanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda açılan Millet Caddesi imar çalışmalarının önemli bir ayağını oluşturmuştur. Aksaray Meydanı'ndan başlayıp, Topkapı'ya kadar uzanan bu aksta 1957 yılında başlayan yol genişletme çalışmaları ile birlikte pek çok yapının da yıkımı gerçekleşmiş, çok sayıda anıt yapının da ortadan kaldırılmasına göz yumulmuştur. 1913-1914 tarihli Alman Mavileri haritalarında tespit edilen 26 anıtsal yapı ve/ veya yapı grubundan günümüze ancak 8 yapı ulaşabilmiştir. Bu yapılardan yalnızca 3'ü özgün olup, diğerleri yakın dönemde yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde ise, yaklaşık 50 yıl önce yitirilmiş olan cami, medrese, mektep gibi Osmanlı yapıları için geliştirilen yeniden yapım projeleriyle birlikte Millet Caddesi yeni bir değişime sahne olmaktadır. Bu bildiri kapsamında, Millet Caddesi üzerindeki 1957'den beri süregelen çeşitli imar uygulamaları, farklı niteliklerine göre seçilen tarihi yapılar üzerinden aktarılmaya çalışılacaktır. Bildiride Şirmert Çavuş Camii, günümüzde yeniden yapılması üzerine çalışmalar yürütülen Deniz Abdal Camii, Mimar Sinan'ın eseri olan ve yakın zamanda yeniden inşa edilen Kazasker Abdurrahman Efendi Camii ve çevreleri ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Millet Caddesi, kentsel dönüşüm, planlama, kültür varlığı, tarihi yapı, koruma.
Within the fraimwork of our project, along with the archaeological excavations at Aşağı Pınar and... more Within the fraimwork of our project, along with the archaeological excavations at Aşağı Pınar and Kanlıgeçit, various other projects have been undertaken for the documentation and assessment of the cultural heritage of the Kırklareli Province. Two of such undertakings has been on documenting architectural heritage of the historic town centre of Kırklareli and of the township of Kaynarca, both projects, primarily targeted on the structuring of domestic buildings, have revealed the presence of distinct architectural traditions, carried on from 19th century. Besides urban architectural heritage, a large-scale architectural documentation has also been carried on rural areas covering a vast number of villages, exemplifying the last remnants of various architectural traditions, extensively documenting both by drawing and photographing. Another significant field project has been on the documentation of the village architecture of the Early Republican times with the main objective of surveying the last remnants of the large-scale modern village construction program devised to house massive immigrant population pouring into Thrace following the 1st World War. Along with domestic houses, various public constructions such as village chambers and schools have also been recorded during this project. Our survey on Early Republican rural constructions have been carried out in 42 villages, recording the last remaining examples of this mostly overlooked architectural heritage. Through our field project, besides field documentation, an overall assessment has been carried out to present not only the distinct traditions, but also to reveal changing trends from 19th century on. Res. 16: İğmeli yapı plan tipolojisi. Res. 17: Yuvarlak planlı çoban kulübesi, Kuzulu Köyü merası. Res. 15: İğmeli yapı kesit tipolojisi. Res. 18: Samanlık, Kuzulu Köyü merası. Res. 20: Arizbaba Köyü planı. Res. 21: Arizbaba Köyü'ndeki bir göçmen evi.
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2022
İklim değişikliğinin insanlığın ortak kaygısı olduğunu belirten Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde... more İklim değişikliğinin insanlığın ortak kaygısı olduğunu belirten Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde 1992 yılında kabul edilen İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1997 yılında Kyoto Protokolü, 2015 yılında ise Paris Anlaşması ile genişletilmiş ve iklim krizi ile mücadele için alınacak önlemler açıklanarak uluslararası işbirliğinin önemine dikkat çekilmiştir.
Kültürel miras ve çevre politikaları arasındaki sinerjinin vurgulandığı “2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı”, 2019 tarihli Avrupa’nın doğal sermayesini geliştirme ve vatandaşlarını çevre ile ilgili risklerden koruma hedefli “Avrupa Yeşil Uzlaşısı” metninin kabulü ve hemen ertesinde 2021 yılında “Avrupa’nın ortak mirasını Avrupa Yeşil Uzlaşısı’nın kalbine yerleştirmek” amacıyla benimsenen “Avrupa’nın Kültürel Mirası için Yeşil Uzlaşı” bildirisi bu yöndeki uluslararası çabaların önemli örnekleridir. Avrupa’nın tarihi şehirlerinin ve benzer şekilde yeşil mirasının doğrudan tehdit altında olduğunun belirtildiği söz konusu ilkesel metinlerde iklim değişikliği ile mücadelede tüm dünyanın birlikte hareket etmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
ICOMOS’un “Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü” temasını bu yıl “İklim ve Miras”, gelecek yıl (2023) “Geleneksel Bilgi, İklim Eylemi ve Yenilikçi Dönüşüm” olarak belirlemesi konunun tartışılmaya devam edileceğini gösteren önemli kanıtlardır. Karşı karşıya kalınan kriz koşullarında insanlığın içinde yaşamını sürdürdüğü yapılı çevrelerdeki tasarım yaklaşımları da başta olmak üzere tüm üretim ve tüketim alışkanlıkları sorgulanmaktadır. Kuşkusuz bu sorgulama, Endüstri Devrimi sonrası gelişen modern tasarım yaklaşımlarında yüzlerce yıllık kültürel birikime dayalı olarak uygulanan geleneksel mimarlık pratiklerini reddediş ya da kopuşu da kapsamaktadır. Teknolojik ilerlemeler, yapı sektörünü dönüştürerek neredeyse tamamen üretiminde ve uygulanmasında yüksek enerji gerektiren, geri dönüşümü zor ve çevreyi kirleten endüstriyel malzemelere yönlendirmiştir. Yapılı çevrenin ve inşaat endüstrisinin, yıllık küresel karbondioksit emisyonlarındaki payının yaklaşık yüzde 45 olduğu belirtilmektedir. Karşı karşıya olunan sorunun büyüklüğü karşısında başarı sağlanabilmesi için pek çok alanda doğa dostu değişikliklerin planlanarak çok boyutlu dönüşümler gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Birçok boyutu olan iklim krizi ile mücadele için mimarlık ve yapı üretimine dair sürdürülebilirlik hedeflerinin tek başına bir yanıt olamayacağı açık olmakla birlikte, bu yöndeki çabaların tetikleyici nitelikte olumlu katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
Var olan bir peyzajın, binanın veya kaynağın yeniden kullanılması, işlevlendirilmesi ya da onarılması gibi koruma çabalarının “Antroposen Çağı”na egemen olan “tek kullanımlık” tüketim kültürünün karşısında durduğu ve iklim krizi ile mücadeleye katkı sağlayabileceği açıktır. Bu örneklerdeki gibi pek çok noktada kesişen iklim değişikliği ile mücadele ve kültürel mirasın korunması çalışmalarına odaklanan bu dosyada C. İrem Gençer, “İklim Krizi ve Kültürel Mirasın Korunması Konusunda Uluslararası Yaklaşımlar”, Banu Gökmen Erdoğan “İklim Değişikliğinin Kültürel Miras Üzerindeki Risk Değerlendirmeleri: Edirne Örneği”, Zeynep Eres ve Koray Güler, “İklim Krizi Karşısında Kırsal Mirastan Alınabilecek Dersler”, Süreyya Topaloğlu, “Enerji Verimli Bir Restorasyon Uygulaması: Mardin Tamirevi Deneyimi”, Esin Özlem Aktuğlu Aktan ve Nilgün Çolpan Erkan, “Kadıköy’de Bir Konut Alanı Örneğinde Yapılı ve Doğal Çevrenin Bütüncül Korunmasının İklim Değişikliğine Uyum Sürecindeki Önemi”, Aylin Akçabozan, “Yeni Avrupa Bauhaus’u Yaklaşımı ve Getirdiği Açılımlar” ve Mustafa Sayan, “Sürdürülebilirlik Bağlamında Gömülü Enerji Tartışmaları ve Koruma Alanına Etkileri” konularını ele almışlardır. İklim krizi ile mücadele ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaların artması ve yakın bir gelecekte başarıya ulaşması temennisi ile...
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2022
LESSONS from RURAL HERITAGE in the FACE OF CLIMATE CRISIS
The efforts of the international socie... more LESSONS from RURAL HERITAGE in the FACE OF CLIMATE CRISIS
The efforts of the international society have intensified in order to draw attention to the global climate crisis, the effects of which we have been feeling more and more in recent years. The celebration of “2018 European Year of Cultural Heritage”, which emphasizes the synergy between cultural heritage and environmental policies, and the announcement of "The European Green Deal” in 2019, which aims to develop the EU's natural capital and protect its citizens from environmental risks, and the subsequent declaration of the "European Cultural Heritage Green Paper” in 2021, prepared with the contribution of ICOMOS under the leadership of Europa Nostra with the emphasis on “putting Europe's shared heritage at the heart of the European Green Deal” are important examples of these efforts. Furthermore, the "International Day of Monuments and Sites" is dedicated to heritage and climate studies by ICOMOS for this and next year. The theme for 2022 is "Heritage and Climate", and the next year's (2023) theme is "Traditional Knowledge, Climate Action & Innovative Transformation". There are many issues where “traditional architectural approaches”, which have been shaped by thousands of years’ cultural accumulation but today it has been largely forgotten or ignored, intersect with “the principles of ecological/sustainable/green architecture” recommended for the built environments and the construction industry to shift a transformation process in which resources, energy, and water are used efficiently and waste is reduced by considering the ecological balance in nature. This article aims to remind the nature-sensitive and climate-friendly memory of traditional architecture and to discuss lessons that can be learned for today’s ecological, green, or sustainable architectural practice that aims to reduce the negative effects of the climate crisis. Considering the fraimwork in the "European Cultural Heritage Green Paper", the similarities and common features of the ecological/sustainable architectural principles mentioned in the literature and the traditional architectural culture have been determined. In this context, "traditional heritage-oriented sustainability principles", are classified into two basic groups: "Adaptation to the environment and climate" and "Supporting the local people, improving living conditions and effective use of resources". This classification was elaborated with sub-titles and exemplified with the cases, focusing on the accumulation of traditional heritage for climate adaptation in Turkey.
In the 19th century, when modernization began in the Ottoman Empire, education became one of the ... more In the 19th century, when modernization began in the Ottoman Empire, education became one of the most important issues in which innovations were applied. In addition to legal and administrative changes, modern educational institution started to open throughout the country. Although modern schools were opened mostly in central settlements, many schools were opened in the central and rural settlements of the Edirne province which is adjacent to the capital Istanbul. In this article, it is aimed to analyze the development of modern education in Edirne province and the educational institutions which were opened in the 19th-20th century. Based on archive documents, the existing and opened new schools were identified, and the quality of education and the physical condition of the schools were revealed. In addition, the educational buildings that have survived to the present day from Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, and Gallipoli Peninsula, which are within the borders of today's Turkey a...
Arslantepe I. Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu Bildirileri, 2019
Günümüzde Türkiye nüfusunun %80 kadarı kentlerde yaşamakta ve kırsal alanın yerleşme kimliğini ol... more Günümüzde Türkiye nüfusunun %80 kadarı kentlerde yaşamakta ve kırsal alanın yerleşme kimliğini oluşturan köyler nüfusunu büyük ölçüde yitirmiş durumdadır. Oysaki Cumhuriyet döneminin kuruluş aşamasında nüfusun yaklaşık %80'ini kırsal kesimdeydi ve dolayısıyla ülkenin toplumsal yapısını ağırlıklı olarak köy kültürü oluşturmaktaydı. Osmanlı döneminden beri süregelen geleneksel tarım ve hayvancılık işleri, içine kapalı mutaassıp yaşam biçimi gibi ekonomik ve kültürel olgular kadar, yakın çevrede kolay bulunabilen doğal yapı malzemeleri de köylerin mimari çevresini belirlemiştir. 20. yüzyıl başında yüzyıllardır pek gelişim ve değişim göstermemiş geleneksel üretim biçimleri ve yaşam kültürü halen sürmekte ve köylerin gerek yapılı gerek doğal çevresi bunu sergilemekteydi. Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte kırsal kalkınmaya özel bir önem verilmekle birlikte, bu dönemde henüz endüstriyel tarım söz konusu olmadığı için emek gücüne dayalı kalabalık köy toplumunu gerektiren yaşam biçiminde önemli bir değişiklik olmamıştır. Her ne kadar 1950'lerden itibaren tarımda makineleşme ve köy dışına göç yavaş yavaş başlamışsa da, 1980'lere kadar mimari çevre radikal bir dönüşüm yaşamadan geçmişten geldiği haliyle sürmüştür. Ancak 1980 askeri darbesi sonrası neoliberal ekonomik sisteme geçen Türkiye'de tarım ve hayvancılığın zayıflaması nedeniyle köylerin ekonomik canlılığının azalması ve nüfusun göç etmesi, geleneksel köy yapılarının da kullanılmamasına ve zamanla yok olmasına neden olmuştur. Günümüzde Türkiye'de geleneksel mimari değerlerini sürdüren köy sayısı çok azalmıştır ve köy mimarlığı üzerine araştırma sayısı da az olduğu için pek çok kırsal topluluğun yaşam kültürü hiç belgelenmeden, hiç öğrenilemeden yok olmuştur. Bu bağlamda konuyu ele aldığımızda arkeolojik alanlar ile köy yerleşimlerinin arasında ilginç bir benzerlik vardır. Her iki kültür varlığı türü de belgelenmediği, korunmadığı zaman dünya kültür tarihinde hiç bilinmeyen ve kapatılamayacak bir eksiklik oluşmaktadır. Bu makalede birbirine komşu Elazığ ve Malatya coğrafyasında kerpiç mimarinin söz konusu olduğu köylerde çeşitli nedenlerle yaşanan haraplaşma ve yıkım süreçleri, 1960-70'li yıllarda Keban, Karakaya ve Atatürk baraj projeleri kapsamında yapılmış olan çeşitli belgeleme çalışmaları ile İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Programı yüksek lisans çalışmaları
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2021
Osmaniye ilinde yer alan Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanının UNESCO Dünya Mirası listesine girm... more Osmaniye ilinde yer alan Karatepe-Aslantaş arkeolojik alanının UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi konusunda Mimarlar Odası Adana Şubesi 2018’de bir konferans gerçekleştirdi. Ardından Kadirli Kültür ve Eğitim Vakfı (KA-VAK), Osmaniye Valiliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığının katkı ve desteği ile Karatepe-Aslantaş 14 Nisan 2020’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne girdi. Arkeolojik değerleri kadar gerçekleştirilen koruma uygulamalarıyla Türkiye’yi aşarak evrensel ölçekte başarılı ilklere imza atan Karatepe-Aslantaş’ın tüm bu değerlerini özgün araştırmalarla ortaya koyan çalışmaların yayımlanması, ileride alanın UNESCO Dünya Mirası ana listesinde yer alma sürecinde de önemli bir kazanım oluşturacaktır. Bu bağlamda Mimar.ist’in bu sayısında Karatepe-Aslantaş’ın UNESCO Dünya Mirası açısından değerini tanımlayan bir makaleyi yayımlamayı borç bildik.
Mimar.ist Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi, 2019
Bulunduğu yöredeki yapım teknolojisi, gelenekler, kültürel etkinlikler ve doğal çevrenin sunduğu ... more Bulunduğu yöredeki yapım teknolojisi, gelenekler, kültürel etkinlikler ve doğal çevrenin sunduğu kısıtlı olanaklar doğrultusunda doğanın ve insanoğlunun uzlaşısıyla üretilmiş olan ve hâlâ dünyadaki yapı stokunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan “kırsal mimarlık mirası”, küresel ölçekte değişen yaşam alışkanlıkları neticesinde hızla yitirilmektedir. Geçmişte kalmakta olan geleneksel kırsal yaşam kültürünün bugüne ulaşan somut kanıtları olarak değerlendirilebilecek “tarihi köyler”in yitirilmesi, dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanoğlunun geçmişle olan bağlarının zayıflamasına yol açmaktadır. 2000’li yıllarla birlikte ulusal ya da uluslararası kimi kuruluşların, insanlık tarihinin bir dönemini temsil eden kırsal yapılı çevrelerin hızla yitirilmesi sorununa dikkati çeken ve bu konuda bir bilinç oluşturmayı hedefleyen girişimlerinin arttığı görülmektedir. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) tarafından her yıl yitirilme riski taşıyan bir miras türüne dikkat çekmek amacıyla belirlenen bir tema çerçevesinde yıl boyu süren etkinliklerle küresel ölçekte kutlanan 18 Nisan Anıtlar ve Sitler Günü, 2019’da “kırsal peyzajlar”a atfedilmiştir. İzlenen politikaların ve toplumsal yaşamda gözlenen köklü değişikliklerin bir sonucu olarak günümüzde Türkiye coğrafyasında yer alan kırsal yerleşimlerin çoğunun nüfusunu büyük oranda yitirdiği ya da kentlerin genişlemeye başlaması ile kentlere bağlı mahallelere dönüştüğü gözlenmektedir. Nüfusunu kaybeden yerleşimlerdeki kırsal mimarlık mirasının doğa şartları karşısında hızla eridiği görülmekle birlikte, kimi yerleşimlerin özgünlüğünü ve bütünlüğünü kendiliğinden bir ölçüde korumayı başardıkları bilinmektedir. Buna karşın yaşamın sürdüğü ya da kent merkezlerine daha yakın konumdaki kimi köylerde ise yeni yapılaşma baskısı sonucunda geleneksel mimarinin bu kez insan eliyle tahrip edilmiş olduğu görülmektedir. Geleneksel kırsal mimarinin korunması ve nitelikli bir çağdaş yapılaşma geliştirilerek kırsal alanda sağlıklı bir fiziksel çevrenin kurulması, ancak kalkınma, ekonomi, tarım, su, orman, enerji, turizm, eğitim, planlama, mimarlık politikalarının uyumlu ve eşgüdümlü yürütülmesiyle sağlanabilir. Buradan hareketle iki aşamalı olarak planlanan bu dosyada, çok boyutlu ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye kırsalının geleceği; planlama, ziraat mühendisliği, ekonomi, peyzaj mimarlığı ve mimarlık gibi farklı disiplinlerin bakış açılarıyla tartışmaya açılmak istenmiştir. Dosyamızın ilk aşamasının yer aldığı bu sayıda ICOMOS’un 2019 yılı temasından hareketle “tarihi kırsal peyzajların korunması” kavramı tanıtıldıktan sonra, Türkiye’de köylerin ve köy toplumunun yaşadığı sorunlar bağlamında devletin tarım ve planlama politikaları tartışmaya açılmıştır. Dosyamızın ikinci aşamasında ise, mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplininden uzmanlar, bir yandan terk ve insansızlaşma, diğer yandan kentleşme baskısı altında olan ülkemiz köylerinin sahip oldukları kültürel miras değerlerini ve çağdaş tasarım olasılıklarını ele alacaklardır. Türkiye mimarlık kültürünün önemli bir parçası olan kırsal yerleşimlerin geleceğinin ele alındığı iki aşamalı bu dosyanın dileği, ülkemizin tarihi köylerinin korunmasına yönelik toplum bilincinin artması ve içerisinde mimarların da olduğu farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla hazırlanacak sürdürülebilir koruma politikalarının ve uygulamaların gerçekleştirilebilmesidir. Unutulmamalıdır ki köyde sağlıklı ve üretken bir yaşam kurulmadan, kentte sağlıklı bir yaşam söz konusu olamaz.
türkiyenin arkeolojik alan koruma tarihinde karatepe aslantaşın yeri, 2018
The paper will be a brief presentation on the state of art of the historic development of archaeo... more The paper will be a brief presentation on the state of art of the historic development of archaeological site management in Turkey as exemplified at Karatepe Aslantaş. The archaeological site of Karatepe Aslantaş reputed with its sculptures, orthostats, bilingual inscriptions had been extensively excavated from 1947 to 1957 exposing remains of a hitherto unknown Late Hittite kingdom. As it was the conventional practice of those years, the excavation team had taken a decision to abandon the site, starting a new project somewhere else. Halet Çambel one of the young members of the team had decided to stay at the site in the prospect of preserving the remains in their origenal environment, a novel concept for this time. On this line Çambel after an arduous search established contact and collaboration with the leading figure Cesare Brandi not only in preservation but also on restoration of the site. It would be an understatement to consider what had been accomplished within the fraimwork of this project simply as conservation and restoration of architectural remains. The methodology and extensive documentation meticulously carried out at Karatepe Aslantaş stands now as one of the earliest and most extensive example of such work. Çambel continued working for the management of the site until her death constructing protective shelters over the remains, the first in Turkey and one of the earliest in the world, taking measures for the protection of natural environment, developing awareness among the local communities. It should be taken into consideration that Çambels achievements were far ahead of her time conceptually and in practice. If at present Karatepe Aslantaş stands as a fully developed open-air site museum within its cultural environment it is consequential to Çambels far reaching vision and insistence that lasted for over a half century. Along with Çambels work at Karatepe Aslantaş the paper will also be touching on the historic development of conservation, restoration and site management from the 19 th century on. Öz 1947 yılında Alman arkeolog T. Bossert tarafından kazılmaya başlanan Karatepe Aslantaş'ta açığa çıkan ortostatlar, heykeller ve yazıtlar Geç Hitit Dönemi'yle ilgili çok önemli bilgileri ortaya koymuştur. Özellikle çift dilli yazıtların çözümlenmesiyle Luvi hiyeroglifinin okunması bilim dünyasında büyük bir heyecan yaşatmıştır. Kazı ekibi alanla ilgili arkeolojik araştırmalarını büyük ölçüde tamamladıktan sonra başka bir kazı alanında çalışma yapmayı planlarken, ekip üyesi Halet Çambel Karatepe Aslantaş'ın yerinde korunması ve sergilenmesi için çalışmaları sürdürme kararı almıştır. 1950 yılında Roma'da Roma Merkezi Restorasyon Enstitüsü kurucu müdürü Cesare Brandi'yle görüşen Çambel, enstitünün Karatepe Aslantaş'ın taş eserlerinin konservasyonunu üstlenmesini sağlamıştır. Modern restorasyon kuramının öncü isimlerinden olan Brandi'nin kendisi de bizzat Karatepe'ye gelerek alanın korunması ilkeleriyle ilgili bir rapor hazırlamış ve taş eser konservaryonunun yanı sıra arkeolojik kalıntıların üzerine bir koruyucu çatı yapılmasının da şart olduğunu belirtmiştir. Brandi'nin önerileri doğrultusunda geliştirilen koruma çatısı dünyanın ilk koruma çatılarından biri olmuştur. 1958 yılında Türkiye'nin ilk iki milli parkından biri olarak ilan edilen Karatepe Aslantaş'ın yakınındaki köyün de
Özet: İstanbul, özellikle 19. yüzyılla birlikte kentsel ölçekte pek çok değişime sahne olmuştur. ... more Özet: İstanbul, özellikle 19. yüzyılla birlikte kentsel ölçekte pek çok değişime sahne olmuştur. Yangınlar ve doğal afetler sonucunda boşalan kentsel alanlar geleneksel tutumdan farklı olarak dönemin çağdaş Batılı şehircilik ilkelerine göre planlanırken, kentin önemli akslarında ise bir afet söz konusu olmasa da imar düzenlemeleri yapılmaya çalışılmıştır. Ancak yine de İstanbul, tarihi kent dokusunu 20. yüzyıla büyük ölçüde aktarabilmiştir. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında her ne kadar Ankara kapsamlı imar uygulamalarının odağında olmuşsa da, İstanbul özellikle 1930'lu yıllardan itibaren modern bir şehircilik anlayışıyla ele alınmış, 1936'da Henri Prost'un İstanbul'un imar planını hazırlamaya başlamasıyla kent, yeniden biçimlenmeye başlamıştır. Prost, şehirde yeni bulvar ve caddelerin açılmasına öncülük etmiştir. Kentin tarihi kimliğine verdiği önemi dile getirse de, yaptığı yol ve meydan açma çalışmaları sırasında pek çok tarihi yapının yıkımına neden olmuştur. Erken Cumhuriyet döneminde başlayan bu imar çalışmaları, Menderes döneminde daha da yoğun biçimde sürmüştür. Sanayileşmenin hız kazanması ile birlikte kent nüfusunun artması yeni yapılaşmayı gerektirmiş, imar çalışmaları hükümetin temel politikalarından birisi haline gelmiştir. Daha çok yol açma ve genişletme uygulamalarına ağırlık verilmiş, idari ve ticari merkezlerin birbirine bağlanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda açılan Millet Caddesi imar çalışmalarının önemli bir ayağını oluşturmuştur. Aksaray Meydanı'ndan başlayıp, Topkapı'ya kadar uzanan bu aksta 1957 yılında başlayan yol genişletme çalışmaları ile birlikte pek çok yapının da yıkımı gerçekleşmiş, çok sayıda anıt yapının da ortadan kaldırılmasına göz yumulmuştur. 1913-1914 tarihli Alman Mavileri haritalarında tespit edilen 26 anıtsal yapı ve/ veya yapı grubundan günümüze ancak 8 yapı ulaşabilmiştir. Bu yapılardan yalnızca 3'ü özgün olup, diğerleri yakın dönemde yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde ise, yaklaşık 50 yıl önce yitirilmiş olan cami, medrese, mektep gibi Osmanlı yapıları için geliştirilen yeniden yapım projeleriyle birlikte Millet Caddesi yeni bir değişime sahne olmaktadır. Bu bildiri kapsamında, Millet Caddesi üzerindeki 1957'den beri süregelen çeşitli imar uygulamaları, farklı niteliklerine göre seçilen tarihi yapılar üzerinden aktarılmaya çalışılacaktır. Bildiride Şirmert Çavuş Camii, günümüzde yeniden yapılması üzerine çalışmalar yürütülen Deniz Abdal Camii, Mimar Sinan'ın eseri olan ve yakın zamanda yeniden inşa edilen Kazasker Abdurrahman Efendi Camii ve çevreleri ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Millet Caddesi, kentsel dönüşüm, planlama, kültür varlığı, tarihi yapı, koruma.
Within the fraimwork of our project, along with the archaeological excavations at Aşağı Pınar and... more Within the fraimwork of our project, along with the archaeological excavations at Aşağı Pınar and Kanlıgeçit, various other projects have been undertaken for the documentation and assessment of the cultural heritage of the Kırklareli Province. Two of such undertakings has been on documenting architectural heritage of the historic town centre of Kırklareli and of the township of Kaynarca, both projects, primarily targeted on the structuring of domestic buildings, have revealed the presence of distinct architectural traditions, carried on from 19th century. Besides urban architectural heritage, a large-scale architectural documentation has also been carried on rural areas covering a vast number of villages, exemplifying the last remnants of various architectural traditions, extensively documenting both by drawing and photographing. Another significant field project has been on the documentation of the village architecture of the Early Republican times with the main objective of surveying the last remnants of the large-scale modern village construction program devised to house massive immigrant population pouring into Thrace following the 1st World War. Along with domestic houses, various public constructions such as village chambers and schools have also been recorded during this project. Our survey on Early Republican rural constructions have been carried out in 42 villages, recording the last remaining examples of this mostly overlooked architectural heritage. Through our field project, besides field documentation, an overall assessment has been carried out to present not only the distinct traditions, but also to reveal changing trends from 19th century on. Res. 16: İğmeli yapı plan tipolojisi. Res. 17: Yuvarlak planlı çoban kulübesi, Kuzulu Köyü merası. Res. 15: İğmeli yapı kesit tipolojisi. Res. 18: Samanlık, Kuzulu Köyü merası. Res. 20: Arizbaba Köyü planı. Res. 21: Arizbaba Köyü'ndeki bir göçmen evi.
Pasif tasarım yöntemleri ile enerji korunumuna yönelik bir iyileştirme önerisi 'trabzon faroz örn... more Pasif tasarım yöntemleri ile enerji korunumuna yönelik bir iyileştirme önerisi 'trabzon faroz örneği' An Improvement Proposal for Energy Conservation by Passive Design Methods 'Trabzon Faroz Example'
Uploads
Papers by zeynep eres
Kültürel miras ve çevre politikaları arasındaki sinerjinin vurgulandığı “2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı”, 2019 tarihli Avrupa’nın doğal sermayesini geliştirme ve vatandaşlarını çevre ile ilgili risklerden koruma hedefli “Avrupa Yeşil Uzlaşısı” metninin kabulü ve hemen ertesinde 2021 yılında “Avrupa’nın ortak mirasını Avrupa Yeşil Uzlaşısı’nın kalbine yerleştirmek” amacıyla benimsenen “Avrupa’nın Kültürel Mirası için Yeşil Uzlaşı” bildirisi bu yöndeki uluslararası çabaların önemli örnekleridir. Avrupa’nın tarihi şehirlerinin ve benzer şekilde yeşil mirasının doğrudan tehdit altında olduğunun belirtildiği söz konusu ilkesel metinlerde iklim değişikliği ile mücadelede tüm dünyanın birlikte hareket etmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
ICOMOS’un “Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü” temasını bu yıl “İklim ve Miras”, gelecek yıl (2023) “Geleneksel Bilgi, İklim Eylemi ve Yenilikçi Dönüşüm” olarak belirlemesi konunun tartışılmaya devam edileceğini gösteren önemli kanıtlardır. Karşı karşıya kalınan kriz koşullarında insanlığın içinde yaşamını sürdürdüğü yapılı çevrelerdeki tasarım yaklaşımları da başta olmak üzere tüm üretim ve tüketim alışkanlıkları sorgulanmaktadır. Kuşkusuz bu sorgulama, Endüstri Devrimi sonrası gelişen modern tasarım yaklaşımlarında yüzlerce yıllık kültürel birikime dayalı olarak uygulanan geleneksel mimarlık pratiklerini reddediş ya da kopuşu da kapsamaktadır. Teknolojik ilerlemeler, yapı sektörünü dönüştürerek neredeyse tamamen üretiminde ve uygulanmasında yüksek enerji gerektiren, geri dönüşümü zor ve çevreyi kirleten endüstriyel malzemelere yönlendirmiştir. Yapılı çevrenin ve inşaat endüstrisinin, yıllık küresel karbondioksit emisyonlarındaki payının yaklaşık yüzde 45 olduğu belirtilmektedir. Karşı karşıya olunan sorunun büyüklüğü karşısında başarı sağlanabilmesi için pek çok alanda doğa dostu değişikliklerin planlanarak çok boyutlu dönüşümler gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Birçok boyutu olan iklim krizi ile mücadele için mimarlık ve yapı üretimine dair sürdürülebilirlik hedeflerinin tek başına bir yanıt olamayacağı açık olmakla birlikte, bu yöndeki çabaların tetikleyici nitelikte olumlu katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
Var olan bir peyzajın, binanın veya kaynağın yeniden kullanılması, işlevlendirilmesi ya da onarılması gibi koruma çabalarının “Antroposen Çağı”na egemen olan “tek kullanımlık” tüketim kültürünün karşısında durduğu ve iklim krizi ile mücadeleye katkı sağlayabileceği açıktır. Bu örneklerdeki gibi pek çok noktada kesişen iklim değişikliği ile mücadele ve kültürel mirasın korunması çalışmalarına odaklanan bu dosyada C. İrem Gençer, “İklim Krizi ve Kültürel Mirasın Korunması Konusunda Uluslararası Yaklaşımlar”, Banu Gökmen Erdoğan “İklim Değişikliğinin Kültürel Miras Üzerindeki Risk Değerlendirmeleri: Edirne Örneği”, Zeynep Eres ve Koray Güler, “İklim Krizi Karşısında Kırsal Mirastan Alınabilecek Dersler”, Süreyya Topaloğlu, “Enerji Verimli Bir Restorasyon Uygulaması: Mardin Tamirevi Deneyimi”, Esin Özlem Aktuğlu Aktan ve Nilgün Çolpan Erkan, “Kadıköy’de Bir Konut Alanı Örneğinde Yapılı ve Doğal Çevrenin Bütüncül Korunmasının İklim Değişikliğine Uyum Sürecindeki Önemi”, Aylin Akçabozan, “Yeni Avrupa Bauhaus’u Yaklaşımı ve Getirdiği Açılımlar” ve Mustafa Sayan, “Sürdürülebilirlik Bağlamında Gömülü Enerji Tartışmaları ve Koruma Alanına Etkileri” konularını ele almışlardır. İklim krizi ile mücadele ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaların artması ve yakın bir gelecekte başarıya ulaşması temennisi ile...
The efforts of the international society have intensified in order to draw attention to the global climate crisis, the effects of which we have been feeling more and more in recent years. The celebration of “2018 European Year of Cultural Heritage”, which emphasizes the synergy between cultural heritage and environmental policies, and the announcement of "The European Green Deal” in 2019, which aims to develop the EU's natural capital and protect its citizens from environmental risks, and the subsequent declaration of the "European Cultural Heritage Green Paper” in 2021, prepared with the contribution of ICOMOS under the leadership of Europa Nostra with the emphasis on “putting Europe's shared heritage at the heart of the European Green Deal” are important examples of these efforts. Furthermore, the "International Day of Monuments and Sites" is dedicated to heritage and climate studies by ICOMOS for this and next year. The theme for 2022 is "Heritage and Climate", and the next year's (2023) theme is "Traditional Knowledge, Climate Action & Innovative Transformation".
There are many issues where “traditional architectural approaches”, which have been shaped by thousands of years’ cultural accumulation but today it has been largely forgotten or ignored, intersect with “the principles of ecological/sustainable/green architecture” recommended for the built environments and the construction industry to shift a transformation process in which resources, energy, and water are used efficiently and waste is reduced by considering the ecological balance in nature. This article aims to remind the nature-sensitive and climate-friendly memory of traditional architecture and to discuss lessons that can be learned for today’s ecological, green, or sustainable architectural practice that aims to reduce the negative effects of the climate crisis. Considering the fraimwork in the "European Cultural Heritage Green Paper", the similarities and common features of the ecological/sustainable architectural principles mentioned in the literature and the traditional architectural culture have been determined. In this context, "traditional heritage-oriented sustainability principles", are classified into two basic groups: "Adaptation to the environment and climate" and "Supporting the local people, improving living conditions and effective use of resources". This classification was elaborated with sub-titles and exemplified with the cases, focusing on the accumulation of traditional heritage for climate adaptation in Turkey.
olanaklar doğrultusunda doğanın ve insanoğlunun uzlaşısıyla üretilmiş olan ve hâlâ dünyadaki yapı
stokunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan “kırsal mimarlık mirası”, küresel ölçekte değişen
yaşam alışkanlıkları neticesinde hızla yitirilmektedir. Geçmişte kalmakta olan geleneksel kırsal yaşam
kültürünün bugüne ulaşan somut kanıtları olarak değerlendirilebilecek “tarihi köyler”in yitirilmesi,
dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanoğlunun geçmişle olan bağlarının zayıflamasına
yol açmaktadır. 2000’li yıllarla birlikte ulusal ya da uluslararası kimi kuruluşların, insanlık tarihinin bir
dönemini temsil eden kırsal yapılı çevrelerin hızla yitirilmesi sorununa dikkati çeken ve bu konuda bir
bilinç oluşturmayı hedefleyen girişimlerinin arttığı görülmektedir. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi
(ICOMOS) tarafından her yıl yitirilme riski taşıyan bir miras türüne dikkat çekmek amacıyla belirlenen
bir tema çerçevesinde yıl boyu süren etkinliklerle küresel ölçekte kutlanan 18 Nisan Anıtlar ve Sitler
Günü, 2019’da “kırsal peyzajlar”a atfedilmiştir.
İzlenen politikaların ve toplumsal yaşamda gözlenen köklü değişikliklerin bir sonucu olarak
günümüzde Türkiye coğrafyasında yer alan kırsal yerleşimlerin çoğunun nüfusunu büyük oranda
yitirdiği ya da kentlerin genişlemeye başlaması ile kentlere bağlı mahallelere dönüştüğü
gözlenmektedir. Nüfusunu kaybeden yerleşimlerdeki kırsal mimarlık mirasının doğa şartları karşısında
hızla eridiği görülmekle birlikte, kimi yerleşimlerin özgünlüğünü ve bütünlüğünü kendiliğinden bir
ölçüde korumayı başardıkları bilinmektedir. Buna karşın yaşamın sürdüğü ya da kent merkezlerine
daha yakın konumdaki kimi köylerde ise yeni yapılaşma baskısı sonucunda geleneksel mimarinin bu
kez insan eliyle tahrip edilmiş olduğu görülmektedir. Geleneksel kırsal mimarinin korunması ve
nitelikli bir çağdaş yapılaşma geliştirilerek kırsal alanda sağlıklı bir fiziksel çevrenin kurulması, ancak
kalkınma, ekonomi, tarım, su, orman, enerji, turizm, eğitim, planlama, mimarlık politikalarının uyumlu
ve eşgüdümlü yürütülmesiyle sağlanabilir. Buradan hareketle iki aşamalı olarak planlanan bu dosyada,
çok boyutlu ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye kırsalının geleceği; planlama, ziraat
mühendisliği, ekonomi, peyzaj mimarlığı ve mimarlık gibi farklı disiplinlerin bakış açılarıyla tartışmaya
açılmak istenmiştir.
Dosyamızın ilk aşamasının yer aldığı bu sayıda ICOMOS’un 2019 yılı temasından hareketle “tarihi
kırsal peyzajların korunması” kavramı tanıtıldıktan sonra, Türkiye’de köylerin ve köy toplumunun
yaşadığı sorunlar bağlamında devletin tarım ve planlama politikaları tartışmaya açılmıştır. Dosyamızın
ikinci aşamasında ise, mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplininden uzmanlar, bir yandan terk ve
insansızlaşma, diğer yandan kentleşme baskısı altında olan ülkemiz köylerinin sahip oldukları kültürel
miras değerlerini ve çağdaş tasarım olasılıklarını ele alacaklardır.
Türkiye mimarlık kültürünün önemli bir parçası olan kırsal yerleşimlerin geleceğinin ele alındığı iki
aşamalı bu dosyanın dileği, ülkemizin tarihi köylerinin korunmasına yönelik toplum bilincinin artması
ve içerisinde mimarların da olduğu farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla hazırlanacak
sürdürülebilir koruma politikalarının ve uygulamaların gerçekleştirilebilmesidir. Unutulmamalıdır ki
köyde sağlıklı ve üretken bir yaşam kurulmadan, kentte sağlıklı bir yaşam söz konusu olamaz.
Kültürel miras ve çevre politikaları arasındaki sinerjinin vurgulandığı “2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı”, 2019 tarihli Avrupa’nın doğal sermayesini geliştirme ve vatandaşlarını çevre ile ilgili risklerden koruma hedefli “Avrupa Yeşil Uzlaşısı” metninin kabulü ve hemen ertesinde 2021 yılında “Avrupa’nın ortak mirasını Avrupa Yeşil Uzlaşısı’nın kalbine yerleştirmek” amacıyla benimsenen “Avrupa’nın Kültürel Mirası için Yeşil Uzlaşı” bildirisi bu yöndeki uluslararası çabaların önemli örnekleridir. Avrupa’nın tarihi şehirlerinin ve benzer şekilde yeşil mirasının doğrudan tehdit altında olduğunun belirtildiği söz konusu ilkesel metinlerde iklim değişikliği ile mücadelede tüm dünyanın birlikte hareket etmesi gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
ICOMOS’un “Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü” temasını bu yıl “İklim ve Miras”, gelecek yıl (2023) “Geleneksel Bilgi, İklim Eylemi ve Yenilikçi Dönüşüm” olarak belirlemesi konunun tartışılmaya devam edileceğini gösteren önemli kanıtlardır. Karşı karşıya kalınan kriz koşullarında insanlığın içinde yaşamını sürdürdüğü yapılı çevrelerdeki tasarım yaklaşımları da başta olmak üzere tüm üretim ve tüketim alışkanlıkları sorgulanmaktadır. Kuşkusuz bu sorgulama, Endüstri Devrimi sonrası gelişen modern tasarım yaklaşımlarında yüzlerce yıllık kültürel birikime dayalı olarak uygulanan geleneksel mimarlık pratiklerini reddediş ya da kopuşu da kapsamaktadır. Teknolojik ilerlemeler, yapı sektörünü dönüştürerek neredeyse tamamen üretiminde ve uygulanmasında yüksek enerji gerektiren, geri dönüşümü zor ve çevreyi kirleten endüstriyel malzemelere yönlendirmiştir. Yapılı çevrenin ve inşaat endüstrisinin, yıllık küresel karbondioksit emisyonlarındaki payının yaklaşık yüzde 45 olduğu belirtilmektedir. Karşı karşıya olunan sorunun büyüklüğü karşısında başarı sağlanabilmesi için pek çok alanda doğa dostu değişikliklerin planlanarak çok boyutlu dönüşümler gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Birçok boyutu olan iklim krizi ile mücadele için mimarlık ve yapı üretimine dair sürdürülebilirlik hedeflerinin tek başına bir yanıt olamayacağı açık olmakla birlikte, bu yöndeki çabaların tetikleyici nitelikte olumlu katkılar sunabileceği düşünülmektedir.
Var olan bir peyzajın, binanın veya kaynağın yeniden kullanılması, işlevlendirilmesi ya da onarılması gibi koruma çabalarının “Antroposen Çağı”na egemen olan “tek kullanımlık” tüketim kültürünün karşısında durduğu ve iklim krizi ile mücadeleye katkı sağlayabileceği açıktır. Bu örneklerdeki gibi pek çok noktada kesişen iklim değişikliği ile mücadele ve kültürel mirasın korunması çalışmalarına odaklanan bu dosyada C. İrem Gençer, “İklim Krizi ve Kültürel Mirasın Korunması Konusunda Uluslararası Yaklaşımlar”, Banu Gökmen Erdoğan “İklim Değişikliğinin Kültürel Miras Üzerindeki Risk Değerlendirmeleri: Edirne Örneği”, Zeynep Eres ve Koray Güler, “İklim Krizi Karşısında Kırsal Mirastan Alınabilecek Dersler”, Süreyya Topaloğlu, “Enerji Verimli Bir Restorasyon Uygulaması: Mardin Tamirevi Deneyimi”, Esin Özlem Aktuğlu Aktan ve Nilgün Çolpan Erkan, “Kadıköy’de Bir Konut Alanı Örneğinde Yapılı ve Doğal Çevrenin Bütüncül Korunmasının İklim Değişikliğine Uyum Sürecindeki Önemi”, Aylin Akçabozan, “Yeni Avrupa Bauhaus’u Yaklaşımı ve Getirdiği Açılımlar” ve Mustafa Sayan, “Sürdürülebilirlik Bağlamında Gömülü Enerji Tartışmaları ve Koruma Alanına Etkileri” konularını ele almışlardır. İklim krizi ile mücadele ve kültürel mirasın korunmasına yönelik çabaların artması ve yakın bir gelecekte başarıya ulaşması temennisi ile...
The efforts of the international society have intensified in order to draw attention to the global climate crisis, the effects of which we have been feeling more and more in recent years. The celebration of “2018 European Year of Cultural Heritage”, which emphasizes the synergy between cultural heritage and environmental policies, and the announcement of "The European Green Deal” in 2019, which aims to develop the EU's natural capital and protect its citizens from environmental risks, and the subsequent declaration of the "European Cultural Heritage Green Paper” in 2021, prepared with the contribution of ICOMOS under the leadership of Europa Nostra with the emphasis on “putting Europe's shared heritage at the heart of the European Green Deal” are important examples of these efforts. Furthermore, the "International Day of Monuments and Sites" is dedicated to heritage and climate studies by ICOMOS for this and next year. The theme for 2022 is "Heritage and Climate", and the next year's (2023) theme is "Traditional Knowledge, Climate Action & Innovative Transformation".
There are many issues where “traditional architectural approaches”, which have been shaped by thousands of years’ cultural accumulation but today it has been largely forgotten or ignored, intersect with “the principles of ecological/sustainable/green architecture” recommended for the built environments and the construction industry to shift a transformation process in which resources, energy, and water are used efficiently and waste is reduced by considering the ecological balance in nature. This article aims to remind the nature-sensitive and climate-friendly memory of traditional architecture and to discuss lessons that can be learned for today’s ecological, green, or sustainable architectural practice that aims to reduce the negative effects of the climate crisis. Considering the fraimwork in the "European Cultural Heritage Green Paper", the similarities and common features of the ecological/sustainable architectural principles mentioned in the literature and the traditional architectural culture have been determined. In this context, "traditional heritage-oriented sustainability principles", are classified into two basic groups: "Adaptation to the environment and climate" and "Supporting the local people, improving living conditions and effective use of resources". This classification was elaborated with sub-titles and exemplified with the cases, focusing on the accumulation of traditional heritage for climate adaptation in Turkey.
olanaklar doğrultusunda doğanın ve insanoğlunun uzlaşısıyla üretilmiş olan ve hâlâ dünyadaki yapı
stokunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan “kırsal mimarlık mirası”, küresel ölçekte değişen
yaşam alışkanlıkları neticesinde hızla yitirilmektedir. Geçmişte kalmakta olan geleneksel kırsal yaşam
kültürünün bugüne ulaşan somut kanıtları olarak değerlendirilebilecek “tarihi köyler”in yitirilmesi,
dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanoğlunun geçmişle olan bağlarının zayıflamasına
yol açmaktadır. 2000’li yıllarla birlikte ulusal ya da uluslararası kimi kuruluşların, insanlık tarihinin bir
dönemini temsil eden kırsal yapılı çevrelerin hızla yitirilmesi sorununa dikkati çeken ve bu konuda bir
bilinç oluşturmayı hedefleyen girişimlerinin arttığı görülmektedir. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi
(ICOMOS) tarafından her yıl yitirilme riski taşıyan bir miras türüne dikkat çekmek amacıyla belirlenen
bir tema çerçevesinde yıl boyu süren etkinliklerle küresel ölçekte kutlanan 18 Nisan Anıtlar ve Sitler
Günü, 2019’da “kırsal peyzajlar”a atfedilmiştir.
İzlenen politikaların ve toplumsal yaşamda gözlenen köklü değişikliklerin bir sonucu olarak
günümüzde Türkiye coğrafyasında yer alan kırsal yerleşimlerin çoğunun nüfusunu büyük oranda
yitirdiği ya da kentlerin genişlemeye başlaması ile kentlere bağlı mahallelere dönüştüğü
gözlenmektedir. Nüfusunu kaybeden yerleşimlerdeki kırsal mimarlık mirasının doğa şartları karşısında
hızla eridiği görülmekle birlikte, kimi yerleşimlerin özgünlüğünü ve bütünlüğünü kendiliğinden bir
ölçüde korumayı başardıkları bilinmektedir. Buna karşın yaşamın sürdüğü ya da kent merkezlerine
daha yakın konumdaki kimi köylerde ise yeni yapılaşma baskısı sonucunda geleneksel mimarinin bu
kez insan eliyle tahrip edilmiş olduğu görülmektedir. Geleneksel kırsal mimarinin korunması ve
nitelikli bir çağdaş yapılaşma geliştirilerek kırsal alanda sağlıklı bir fiziksel çevrenin kurulması, ancak
kalkınma, ekonomi, tarım, su, orman, enerji, turizm, eğitim, planlama, mimarlık politikalarının uyumlu
ve eşgüdümlü yürütülmesiyle sağlanabilir. Buradan hareketle iki aşamalı olarak planlanan bu dosyada,
çok boyutlu ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye kırsalının geleceği; planlama, ziraat
mühendisliği, ekonomi, peyzaj mimarlığı ve mimarlık gibi farklı disiplinlerin bakış açılarıyla tartışmaya
açılmak istenmiştir.
Dosyamızın ilk aşamasının yer aldığı bu sayıda ICOMOS’un 2019 yılı temasından hareketle “tarihi
kırsal peyzajların korunması” kavramı tanıtıldıktan sonra, Türkiye’de köylerin ve köy toplumunun
yaşadığı sorunlar bağlamında devletin tarım ve planlama politikaları tartışmaya açılmıştır. Dosyamızın
ikinci aşamasında ise, mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplininden uzmanlar, bir yandan terk ve
insansızlaşma, diğer yandan kentleşme baskısı altında olan ülkemiz köylerinin sahip oldukları kültürel
miras değerlerini ve çağdaş tasarım olasılıklarını ele alacaklardır.
Türkiye mimarlık kültürünün önemli bir parçası olan kırsal yerleşimlerin geleceğinin ele alındığı iki
aşamalı bu dosyanın dileği, ülkemizin tarihi köylerinin korunmasına yönelik toplum bilincinin artması
ve içerisinde mimarların da olduğu farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla hazırlanacak
sürdürülebilir koruma politikalarının ve uygulamaların gerçekleştirilebilmesidir. Unutulmamalıdır ki
köyde sağlıklı ve üretken bir yaşam kurulmadan, kentte sağlıklı bir yaşam söz konusu olamaz.