İçeriğe atla

Mustafa Kemal Atatürk

Vikisöz, özgür söz dizini
Konulara göre bölünmüş sözler için bakınız: Kategori:Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Doğum tarihi 1881
Doğum yeri Selânik
Ölüm tarihi 10 Kasım 1938
Ölüm yeri Dolmabahçe Sarayı
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Kemal Atatürk[1] (1934'e kadar Mustafa Kemal Paşa, 1935'ten 1937'ye kadar Kamâl Atatürk,[2][3] yaygın olarak Mustafa Kemal Atatürk), Türk mareşal ve devlet adamı. Kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde 1923'ten 1938'e kadar cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.

Sözleri

[değiştir]

Alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.

  • 30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebede Türk milleti yanımdaydı. Bir insan, milletiyle beraber hareket ettiği zaman ne kadar kuvvetli hissediyor bilir misiniz? Bunun tarifi zordur. Bunu anlatmakta güçlük çekersem beni mazur görünüz.[4]
  • Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklâlini feda ediyorlar![5] (1919)
  • Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.[6]
  • Amerika, Avrupa ve bütün medeniyet dünyası bilmelidir ki Türkiye halkı her medenî ve kabiliyetli millet gibi kayıtsız şartsız hür ve müstakil yaşamaya kesin karar vermiştir. Bu haklı kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye'nin ebedî düşmanı kalır.[7]
  • Anadolu, en büyük hazinedir.[8]
  • Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu bana mal etmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî kişiliğine mal ediniz. Ben milletin bu yüksek manevî kişiliği içinde bir önemsiz fert olmakla mutluyum. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir kişilik hâlinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.[9] (1923)
  • Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.[10]
  • Asırlardan beri Türkiye'yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye'yi!.. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir tarzda telafi edebiliriz: O da artık Türkiye'de Türkiye'den başka bir şeyi düşünmemek. Ancak bu zihniyetle hareket ederek her türlü selamet ve saadet hedeflerine ulaşabiliriz.[11] (30 Ağustos 1924)
  • Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden ve bütün medenî beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız.[12]
  • Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli; Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.[13]
  • Ben, 1919 yılı mayısı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben bu millî kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.[14]
  • Ben manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı', hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.[15]
  • Ben onları affederim, çünkü kalbim vardır; onlar beni affetmezler, çünkü kalpsizdirler.[16] (Düşmanları için söyledikleri.)
  • Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?[17] (1923)
  • Ben, savaşlarda dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının uygulanmasını düşünürüm.[18] (1937)
  • Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.[19]
  • Benim adım çok içki içer diye çıkmıştır. Bunu siz de duymuş olacaksınızdır. Filhakika ben öteden beri içerim, içkiyi severim. Fakat istediğim zaman bunu keserim. Vazifem esnasında bir damlasını ağzıma koymam. Vatan işlerine içki karıştırmam. İçki ve vazife iki ayrı şeydir. Birbirine tesiri dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, içkiyi behemahal kesmeli.[20]
  • Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükûmetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir. Batıl inançlardan vazgeçilmelidir. İsteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranış ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.[21][22] (1926-27 yıllarında Atatürk ile röportaj yapan Grace Ellison'ın 1928 yılında yayımlanan Turkey Today adlı kitabının 24. sayfasında İngilizce olarak yazıyor. Ancak Atatürk'ün not defterlerine göre, Atatürk bir İngiliz gazetecinin (Grace Ellison'ı kastediyor) söylemediklerini yazdığını ve söylediklerini çarpıttığını kendi el yazısıyla belirtiyor: Bir İngiliz gazetesi muhâbiri benimle konuşuyor. Söylemediğim şeyleri yazıyor ve söylediğim şeyleri aleyhimize tefsîr ediyor. Kendisini men ettim. Söz vermişti. Anladım ki İstanbul'daki muallem insanlarla beraber âdetâ câsus.[23])
Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.[24]
  • Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.[25]
  • Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti güven ve mutluluğun kefili olan ilkelerle, medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.[26]
  • Benim Türk milletine, Türk cemiyetine, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir, siz onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz.[27]
  • Bir hükûmet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükûmetin iyi veya fena olduğunu anlamak için, "Hükûmetten gaye nedir?" bunu düşünmek lazımdır. Hükûmetin iki hedefi vardır. Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükûmet iyi, edemeyen fenadır.[28]
  • Bir kelime ile ifade etmek gerekirse, diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir; halkın devletidir. Mazi kurumları ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi.
  • Bir toplumun eksikliği ne olabilir? Milleti millet yapan, ilerleten ve geliştiren güçler vardır: Düşünce güçleri, içtimâî güçler. Düşünceler, anlamsız, yararsız, akla sığmaz saçmalarla dolu olursa o düşünceler hastalıklıdır. Bir de içtimâî yaşayış, akıldan mantıktan uzak, yararsız, zararlı birtakım görenek ve geleneklerle dopdolu olursa yaşama sayılamaz. İlerleyemez, gelişemez, inmeliler gibi olduğu yerde bocalar kalır.[29]
  • Birbirimize daima gerçeği söyleyeceğiz. Felaket ve saadet getirsin, iyi ve fena olsun, daima gerçekten ayrılmayacağız.[30]
  • Bir milletin ilerlemesi, o milletin gençlerinin alacakları eğitime bağlıdır.[31]
  • Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hattâ bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler; Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır, gene gelir, verimli sonuçları kalpleri doldurur.[32] (1937)
  • Bir işin ahlâki bir kıymeti olması, ayrı ayrı insanlardan daha ulvî bir menbâdan sadır olmasıdır.
    O menbâ cemiyettir; millettir.
    Filhakîka, ahlâkıyet, hususî fertlerden ayrı ve bunların fevkinde, ancak içtimâî, millî olabilir. Milletin içtimâî nizam ve sükûnu hâl ve istikbalde refahı, saadeti, selâmeti ve mâsûniyeti, medeniyette terakkî ve te'âlisi için insanlardan, her hususta alâka, gayret, nefsin ferâgatini icap ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî ahlâkiyet icapları, o millet efrâdı tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdanî, hissî bir sâikle yapılır. En büyük millî his, millî heyecan işte budur.
    Millet analarının, millet babalarının, millet hocalarının ve millet büyüklerinin; evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemâdiyen verecekleri millî terbiyenin gayesi işte bu yüksek millî hissi sağlamlaştırmak olmalıdır.
    Ahlâkın millî, içtimâî olduğunu söylemek ve ma'şerî vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlâkın mukaddes sıfatını da tanımaktır. Ahlâk mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka hiçbir nevî kıymetle ölçülemez.
    Ahlâk mukaddestir; çünkü, en büyük ahlâki şe'niyet sahibi bir faile râcîdir. O fail, yalnız ve ancak cemiyettir. Ondan başka bir fail yoktur. Ulûhiyette, timsalî bir şekilde düşünülmüş cemiyet dahi mündemiçtir. Çünkü, vicdanlarımız üzerinde müessir olan ruhî hayat, cemiyetin efrâdı arasındaki amel ve aksülâmellerden teşekkül eder. Filhakîka cemiyet, kesîf bir fikrî ve ahlâki faaliyet mihrâkıdır.[33]
  • Biz Batı medeniyetini bir öykünmecilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi yapımıza uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.[34]
  • Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir.[35]
  • Biz hayat ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadeleler manzarası karşısında bütün medeniyet dünyasının hissiz seyirci kaldığını görmekle içi kan ağlayan insanlarız.[36]
  • Biz, her vasıtadan yalnız ve ancak bir tek temel görüşe dayanarak yararlanırız. O görüş şudur: Türk milletini medenî dünyada lâyık olduğu mevkie yükseltmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde her gün daha çok güçlendirmek … ve bunun için de istibdat fikrini öldürmek…[37]
  • Biz ne demokratlara ne de sosyalistlere benzemeyiz. Tarz-ı idaremiz ne demokrat hükûmetlerin ne de sosyalistlerinkine muadildir. Biz kendi kendimize benzemekle müftehiriz.[38]
  • Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın seviyede, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır.[39]
  • Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.[40]
  • Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir fâcia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız netîcelerdir.[41][42][43][44]
  • Bizim milletimiz esasen demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin maziye ait evreleri bunu doğrular.[45]
  • Bizim münevverler buna çalışmalı. Neden Anadolu'ya gelip uğraşmazlar! Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar! Memleketi gezmeli, milleti tanımalı. Eksiği nedir, görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla muhabbet fayda vermez![46]
  • Bugün tutsaklık acıları içinde inleyen birçok dindaşlarımız vardır. Bunlar için de, kendi ortamlarında bağımsızlıklarını kazanmaları ve tam bir bağımsızlıkla ülkelerinin gönenç ve yükselmesine çaba harcamaları en büyük dileklerimizdendir.[47]
  • Bugünkü hükûmetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükûmettir ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millettir ve millet hükûmettir. Artık hükûmet ve hükûmet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır.[48]
  • Bugünün ihtiyaçlarına uygun kanun yapmak ve onu iyi uygulamak refah ve ilerleme vasıtalarının en mühimlerindendir.[49]
  • Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş...[50] (17 Şubat 1923'te İzmir'de Türkiye İktisat Kongresi'ni açış söylevinde Türklerin geri kalmışlığına eleştirisi.)
  • Bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, milletlerin bilgisizliğinden ve taassubundan istifade ederek binbir türlü siyasî ve şahsî maksat ve menfaat temini için dini alet ve vasıta olarak kullanmak teşebbüsünde bulunanların, içeride ve dışarıda varlığı, bizi bu konuda söz söylemekten ne yazık ki henüz uzak bulundurmuyor.[51]
İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.[52]
  • Bugünkü manzaramız aşağı yukarı, bir diktatör manzarasıdır… Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese bir istibdat müessesesidir. Ben ise millete miras olarak bir istibdat müessesesi bırakmak ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum.[53] (1930'da Ali Fethi Okyar'a söyledikleri.)
  • Bütün dünya bilsin ki benim için bir taraflılık vardır: Cumhuriyet taraftarlığı, fikri ve içtimâî inkılâb taraftarlığı. Bu noktada, yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi, hariç düşünmek istemiyorum.[54]
  • Bütün görevlerin üstünde bizim de bir vicdanî görevimiz vardı; o da, herkesin sudan birtakım görevler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur![55] (1920)
  • Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak ferdin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.[56]
  • Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve geniş kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek Türklüğe ve cihana bildirmek bizim için bir borçtur.[57]
  • Büyük Türk milleti! On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk milleti! Ebediyyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene![58][59] (29 Ekim 1933)
  • Büyüklük odur ki hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana "büyüksün" derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.[60]
  • Cumhuriyet, ahlâkî fazilete dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık, korkuya ve tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil ve rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.[61]
  • Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.[62]
  • Cumhuriyet idaresini, Cumhuriyetten söz etmeksizin millî hâkimiyet esasları içinde her an Cumhuriyet'e doğru yürüyen şekilde toplamaya çalışıyorduk.[63]
  • Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriniz. Bunu kalplere yerleştirmek için hiçbir fırsatı ihmal etmeyiniz.[64]
  • Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk, Cumhuriyet 10 yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır.[63]
  • Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk milletini emin ve sağlam bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.[65]
  • Cumhuriyetçilik ve içtimâî inkılâb, lâiklik ve yenilikseverlik, Türk'ün öz malı ve özelliği hâline geldiğini görmek, benim için büyük bir bahtiyarlık olacaktır.[66]
  • Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmaya hazırız.[67]
  • Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.[68]
  • Çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.[69]
  • Çocukluğumdan beri bir huyum vardır. Oturduğum evde ne kız kardeş, ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanırdım. Ben, yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluktan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir hâlim daha var; ne ana -babam çok erken ölmüş-, ne kardeş ne de en yakın akrabamın kendi düşünüş biçimi ve görüşlerine göre bana şu veya bu öğütte bulunmasına katlanırdım. Aile arasında yaşayanlar çok iyi bilirler ki sağdan soldan, pek saf ve samimî uyarmalardan korunamazlar. Bu durum karşısında iki davranış şeklinden birini seçmek zorunludur; ya uymak yahut bütün bu uyarma ve öğütleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru değildir. Uymak nasıl olur, en aşağı benimle yirmi, yirmi beş yaş farkı olan anamızın uyarmalarına uyma geçmişe dönme demek değil midir? İsyan etmek, erdemine, iyi niyetine, yüksek kadınlığına inandığım anamın kalbini, görüşlerini alt üst etmektir. Bunu da doğru bulmam.[70] (1926)
  • Çocukluk ne güzel… Çocuklar ne sevimli, ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden hâlleri nedir bilir misiniz? İkiyüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını, içlerinden geldiği gibi açıklamaları…[71]
  • Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar söze karışınca "Sen büyüklerin konuşmasına karışma!" der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hattâ zararlı bir hareket! Hâlbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye özendirmelidir; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve ikiyüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, millet, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu yolladır ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve eksiksiz birer insan olurlar.[72]
  • Dershanemiz karanlık, fakat bizim yüreklerimiz aydınlıktır.[73]
  • Demokrasi ilkesi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi ilkesi, siyasî kuvvetin, egemenliğin kaynağına ve meşruiyetine temas etmektedir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükûmet şekli Cumhuriyettir.[74]
  • Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin muasır medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi vicdanî olduğundan cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muasır terakkîsinde başlıca muvaffakiyet görür.[63]
  • Devrimin ereğini (hedefini) kavramış olanlar, onu daima koruyup gözetme gücünde olacaklardır.[75]
Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.[76]
  • Diktatör, insanların iradesini baskı altına alan ve onları itaate mecbur bırakan kimsedir. Ben, kalpleri kırmak değil, kalpleri kazanmak isterim.[77]
  • Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.[78]
  • Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakikî yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır.[79]
  • Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur.[80]
  • Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim" diyemez.[81]
  • Efendiler! Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi ırkından büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan hayırsızlık, kötülük görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için beklenmez bir yaradır.[82]
  • Efendiler, bizim milletimiz vatanı için, hürriyeti ve hâkimiyeti için fedakâr bir halktır; bunu ispat etti.[83]
  • Efendiler, içtimâî hayatın mebdei, ukdesi aile hayatıdır. Aile, izaha hacet yoktur ki, kadın ve erkekten mürekkeptir. Kadınlarımız hakkında, erkekler hakkında söz söylediğim kadar fazla izahatta bulunmayacağım. Fakat bu mevcudiyeti ulviyeyi bilhassa huzurlarında müsamaha ile geçemem. Müsaade buyurulursa bir-iki kelime söyleyeceğim ve siz ne söylemek istediğimi suhûletle anlayacaksınız. Esnâ-yı seyahatimde köylerde değil bilhassa kasaba ve şehirlerde kadın arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok kesif ve itina ile kapamakta olduklarını gördüm. Bilhassa bu sıcak mevsimde bu tarz kendileri için mutlaka mûcib-i azab ve ızdırap olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar, bu biraz bizim hodbinliğimizin eseridir. Çok afif ve çok dikkatli olduğumuzun icabıdır. Fakat muhterem arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi müdrik ve mütefekkir insanlardır. Onlara mukaddesât-ı ahlâkiyeyi kuvvetle telkin etmek için, millî ahlâkımızı anlatmak ve onların dimağını nur ile, nezahetle teçhis etmek esası üzerinde bulunduktan sonra fazla hodbinliğe lüzum kalmaz. Onlar yüzlerini cihana göstersinler. Ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur.[84][85] (1925)
  • Efendiler, insanlar adetlerini, ahlaklarını, hislerini, temayüllerini hatta fikirlerini seciye ve terbiyede içinden çıktığı ve içinde yetiştiği heyet-i içtimaiyenin temayülat-ı umumiyesinden kurtulamazlar.[86] (1922)
  • Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatımedeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.[85][87] (1925)
  • Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti'ni tesis eden Türk halkı medenîdir. Tarihinde medenîdir, hakikatta medenîdir. Fakat ben sizin öz kardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibi haber vermeye mecburum ki medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı; fikriyle zihniyle medenî olduğunu isbat ve izhar etmek mecburiyetindedir. Medenîyim diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatiyle, yaşayış tarzıyle medenî olduğunu göstermek mecburiyetindedir. Velhâsıl medenîyim diyen Türkiye'nin, hakikaten medenî olan halkı baştan aşağıya vâz-ı hâricîsiyle dahi medenî ve mütekâmil insanlar olduğunu fiilen göstermeğe mecburdur. Bu son sözlerimi vazih ifade etmeliyim ki, bütün memleket ve cihan ne demek istediğimi suhûletle anlasın. Bu izahımı hey'et-i âliyenize, hey'et-i umumiyeye bir sual tevcihiyle yapmak istiyorum. Bizim kıyafetimiz milli midir? (Hayır, hayır sedaları) Bizim kıyafetimiz medenî ve beynelmilel midir? (Hayır, hayır sedaları) Size iştirak ediyorum. Hayır, hayır, hayır. Tabirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millîdir ve ne de beynelmileldir. O hâlde kıyafetsiz bir millet? Bu olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmağa razı mısınız arkadaşlar? (Hayır, hayır, kat'iyyen sesleri) Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvıyarak enzori âleme göstermekte mana var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir. Fakat anlamıyorsunuz demek münasip midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak elzemdir ve tabiidir. Cevherin muhafazası için bir mahfaza yapmak lazımsa onu altından veya platinden yapmak icap etmez mi? Bu kadar açık bir hakikat karşısında tereddüt caiz midir? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların humku belahatine hükmetmekle hâlâ mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeğe mahal yoktur. Medenî ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu iktisa edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperi şemsli serpuş. Bunu çok açık söylemek isterim: Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi… İşte şapkamız. Buna caiz değil diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz. Ve onlara sormak isterim: Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da, şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudî hahamlarının kisve-i mahsûsası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?[85] (1925)
  • Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.[88]
  • Eğitim ve öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vasıtası, yahut medenî bir zevkten ziyade maddî hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanılması mümkün bir cihaz hâline getirmektir.[89]
  • Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir.[90]
  • Emperyalizm ölüme mahkûmdur.[91] (1923)
  • En iyi fertler kendinden ziyade mensup olduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına hayatını veren insanlardır.[92]
  • Erkek-kız çocuklarımızın, aynı şekilde öğrenim görebilmesi mühimdir. Memleket evlâdı, iktisadî hayatta faal, etkili ve başarılı olacak şekilde donatılmalıdır. Millî ahlâkımızla, medenî esaslarla ve hür fikirlerle yetiştirilmelidir. Baskı ve korkudan doğan sözde ahlâk; bir erdem olmadığı gibi, güvenilmezdir.[93]
  • Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.[94]
  • Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.[13]
Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak ferdin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.[56]
  • Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını evvela kendi dimağlarında iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice sindirimi ve kabulü mümkün bir hâle getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır.[95]
  • Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müsbet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya geçtiği vakit, Türk milleti yükselecektir.[96]
  • Gerçeği konuşmaktan korkmayınız.[97]
  • Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılâpların başarıldığının en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır. Onlar, bütün başarılarına rağmen medeniyet sahasında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima mahrum kalacaklardır.[98]
  • Hakikaten memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır; açık söylemelidir. Millet ile, milleti sevk ve idare edenler çok açık görüşmelidirler. Olan şeyler ve yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalar ile milleti aldatmak, onu birbirine düşürmek demektir. Kuralımız, daima millete karşı gerçekleri ifade olmalıdır. Milleti aydınlatma, bu demektir.[99]
  • Hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye, müzakere ile, münakaşa ile verilmez. Hâkimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına, vâzıü’l-yed olmuşlardı ve bu tasallutlarını altı asırdan beri idâme eylemişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecâvizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, bi’l-fiil almış bulunuyor. Bu bir emr-i vâkidir. Mevzu-i bahis olan, millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten emr-i vâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemahal, olacaktır. Burada ictimâ edenler, meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvâfık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.[100] (1922)
  • Her ferdinin son nefesi; Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedî olduğunu göstermelidir. Yüksel Türk! Senin için yükseklik sınırı yoktur. İşte parola budur.[101]
  • Her ne suretle olursa olsun, hizmet edenler milletten büyük mükafatlar bekliyorsa katiyen doğru bir harekette bulunmuş olmazlar. Milletten çok şey istememeliyiz. Hizmet edenler, namus vazifelerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.[102]
  • Her şeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak lâzımdır. Bu sebeple maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, bilgisizliğin giderilmesidir. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.[103]
  • Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız, aziz memleket ve milletim hakkındaki payansız muhabbetim değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ziya serpmeğe ve aramağa çalışan bir gençlik gördüğümdür. İşte, azizim Ruşen Eşref Bey, sizi, ben, bu mübarek hizbin tabiî azasından görüyorum. Gün geçtikçe daha mühim hizmetlerinize intizar ediyorum. Bugünden ziyade yarınların şükran ve sâpâşına namzet olan sizi bugünden tanıyabilmekle memnunum.[104] (1918'de Ruşen Eşref Ünaydın'a gönderdiği fotoğrafın üstüne yazdığı ithaf yazısı.)
  • Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler, hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez.[105]
  • Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.[106]
  • Hükûmetin varlığının sebebi, memleketin asayişini, milletin huzur ve rahatını temin etmektir. Bütün memlekette gerçek bir asayiş hâkim olmalıdır. Millet büyük bir huzur ve güven içinde müsterih bulunmalıdır. Memleketimizin herhangi bir köşesinde halkın güvenini, devletin bütünlük ve asayişini bozmaya kalkışanlar devletin bütün kuvvetlerini karşılarında bulmalıdırlar.[107]
  • Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.[108]
  • Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklâl aşkı ile yaratılmış bir adamım.[109][110]
  • İleri hükûmetçiliğin şiarı, halkı, kudretine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir.[111]
  • İleri hükûmetçiliğin ayırıcı özelliği halkı, kudretine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük küçük bütün cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde gelişmesine önem vermek, çok yerinde olur.[112]
  • İnkılabın hedefini kavramış olanlar, daima onu korumaya muktedir olacaklardır.[113]
  • İnkılabın temellerini her gün derinleştirmek, desteklemek lazımdır. Birbirimizi aldatmayalım, medenî dünya çok ileridedir. Buna yetişmek, o medeniyet dairesine dâhil olmak mecburiyetindeyiz.[114]
  • İnsanlar, içtimâî hayatta haklardan ve vazifelerden örülmüş bir ağ içinde düşünülebilir. İnsanlar, insan kaldıkça bu ağdan çıkamazlar.[115]
  • İnsanların hayatına, faaliyetine hâkim olan kuvvet yaratıcılık ve icat kabiliyetidir. İcadı ve yaratıcılığı yapabilen insanların ise, mutlaka kültürlü olmalarının şart olduğu tebarüz etmiştir.[116]
  • İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.[52]
  • İşte bu serseriler, bir iş yapmak hülyasına kapılarak görünüşte memleketimize ve milletimize yararlı olmak amacıyla TKP diye bir parti kurmuşlar. Bu partinin başında da Mustafa Suphi ve benzerleri var. Bunlar, doğrudan doğruya vatanseverlik duyguları ile gerçek millî duygular ile değil, benim kanımca, belki kendilerine para veren, kendilerini koruyan ve bunları koruyan Moskova'daki prensip sahiplerine yaranmak için birtakım serserice girişimde bulunmuşlardır. Bunların yaptıkları girişim, Rus Bolşevizmi'ni çeşitli kanallardan memleket içine sokmak olmuştur.[117]
  • Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamakların­dan geçeceklerdir. Kadınlar toplum hayatında erkek­lerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.[118] (1923)
  • Komşularıyla ve bütün devletlerle iyi geçinmek, Türkiye siyasetinin esasıdır.[119]
  • Kapitülasyonların hiçbir kısmına istisnayı kabul etmiyoruz. Adlî, malî veya askerî kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoruz.[120] (1922)
  • Kızlarımızın vatan ve milletin yüksek menfaatlerini savunup koruyabilecek kabiliyette yetiştirilmesi millî eğitimde esas tutulmalıdır. Ve kız çocuklarımıza entelektüel yetkinlik kazandırılması elzemdir. Türk kadınının esasen dehaya sahip olduğuna şüphe yoktur. Türk kadınları memleketin kaderini millet namına idare eden siyasî zümreye dâhil olmak arzusunu belirtmiştir. Dolayısıyla kadınlarımızı hiçbir vatandaşlık vazifesinden uzak tutamayız. Çünkü hakların tümü vazifelerden doğar.[121]
  • Komünizm içtimâî bir meseledir. Memleketimizin içtimâî şeraiti, dinî ve millî ananelerinin kuvveti, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir. Binaenaleyh bizim Ruslarla olan münasebet ve muhâdenetimiz ancak iki müstakil devletin ittihat ve ittifak esaslarıyla alakadardır.[122]
  • Köylü, hepimizin velinimetidir. Bu necip unsurun refahını düşüneceğiz.[123]
  • Kültür işlerimiz üzerine, milletçe gönüllerimizin titrediğini bilirsiniz. Bu işlerin başında da Türk tarihini, doğru temelleri üstüne kurmak, öz Türk diline değeri olan genişliği vermek için candan çalışmakta olduğumuzu söylemeliyim. Bu çalışmaların göz kamaştırıcı verimlere erişeceğine şimdiden inanabiliriz.[124]
  • Kültür sınavımızı, yeni ve modern esaslara göre, teşkilatlandırmaya durmadan devam ediyoruz. Türk Tarih ve Dil çalışmaları büyük inanla beklenilen ışıklı verimlerini şimdiden göstermektedir.[124] (Kasım 1936)
  • Majeste Kral'ın söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet başkanına kendi ülkesinden bir parçayı Almanlara terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bir karış toprağını başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar![125] (1938. Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı II. Carol'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet sorununa değinmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Edvard Beneš'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a söyledikleri.)
En iyi fertler kendinden ziyade mensup olduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına hayatını veren insanlardır.[92]
  • Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî kişiliğinde olmalıdır![126] (1937)
  • Malum-i âlileridir ki, milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki müstebit kuvvetin, iki imhakâr kuvvetin taht-ı tazyikında müteessir ve müteellim olmakta idi. O kuvvetlerden birisi; doğrudan doğruya memleket ve milleti idare etmek iddiasında bulunan müstebitler, ikincisi; bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemidir. (29 Ocak 1921 - Tevfik Paşa ile Muhaberatı Hakkında)[127]
  • Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir ve o, gafil ve itaatsizler hakkında çok amansızdır. Dağları delen, semalarda uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen medeniyetin kudret ve ulviyeti karşısında Orta Çağ zihniyetleriyle, ilkel hurafelerle yürümeye çalışan milletler mahvolmaya veya hiç olmazsa esir olmaya ve aşağılanmaya mahkûmdurlar. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı yenilikçi ve gelişmiş bir millet olarak ilelebet yaşamaya karar vermiş, esaret zincirlerini ise tarihte eşsiz kahramanlıklarla parça parça etmiştir.[128] (27 Ağustos 1925)
  • Medenî olmayan insanlar, medenî olanların ayakları altında kalmaya mahkûmdurlar.[129]
  • Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde duyguya, hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz.[130]
  • Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir amacım yoktur. Bu, bir insan için yeterli bir sevinç ve zevk sağlar. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı amacı izlemektedirler. Kişisel ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir şekilde anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine gereği kadar bilgimiz vardır. Geçmişin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, övünç sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.[131] (1925)
  • Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile alakasız yaşayamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, medenî bir millet olarak medeniyet seviyesinin üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.[105]
  • Millet hâkimiyetini almıştır ve isyan ederek almıştır. Alınmış olan hâkimiyet hiçbir sebep ve suretle terk ve iade edilemez. Bu hâkimiyeti tekrar geri alabilmek için, istimal edilmiş olan vesaiti kullanmak lazımdır.[132]
  • Millete anlattım ki İslâm-şümûl bir devlet tesis etmek vazifesiyle mükellef tahayyül edilen bir halifenin vazifesini ifa edebilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine tâbi tutulamaz. Millet, buna razı olamaz! Türkiye halkı bu kadar azîm bir mes’ûliyeti, bu kadar gayr-i mantıkî bir vazifeyi deruhde edemez.
    Milletimiz, asırlarca, bu vâhi nokta-i nazardan hareket ettirildi. Fakat ne oldu?! Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlâdlarının miktarını biliyor musunuz? dedim. Suriye’yi, Irak’ı muhafaza etmek için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz?! Ve netice ne oldu görüyor musunuz?! dedim.
    Halifeye, dünyaya meydan okutmak ve onu umum İslâm umûruna tasarruf sahibi kılmak fikrinde olanlar, bu vazifeyi yalnız Anadolu halkından değil, onun sekiz on misli nüfustan mürekkeb olan büyük İslâm kütlelerinden talep etmelidir! Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının, artık, kendi hayat ve saadetinden başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verebilecek bir zerresi kalmamıştır! dedim.
    Diğer bir noktayı da halk nazarında tebârüz ettirmek için şu beyânâtta bulundum: Bir an için farzedelim ki, dedim, Türkiye, mevzu-i bahis vazifeyi kabul etsin... Bütün âlem-i İslâm’ı bir noktada tevhîd ederek sevk u idâre etmek gayesine yürüsün ve muvaffak dahi olsun! Pek âlâ ama taht-ı tâbiiyet ve idâremize almak istediğimiz milletler derlerse ki, bize büyük hizmetler ve muâvenetler yaptınız, teşekkür ederiz fakat biz müstakil kalmak istiyoruz. İstiklâl ve hâkimiyetimize kimsenin müdahalesini muvâfık görmeyiz! Biz kendi kendimizi sevk ve idâreye muktediriz!
    O halde, Türkiye halkının bütün mesâi ve fedakârlığı, sadece bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyâr olunacaktır?!
    Görülüyordu ki bir heva ü heves için, bir vehm ü hayal için, Türkiye halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve halifeye vazife ve salâhiyet vermek fikrinin mahiyeti bundan ibaretti.[133] (1924)
  • Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur.[134]
  • Milletimizin siyasî, içtimâî hayatında, milletimizin fikri eğitiminde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır.[135]
  • Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu sürekli olarak ve her türlü araç ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu bütün insanlığa gerçek huzurun temini yolunda kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta başarıya ulaştıracaktır.[136]
  • Milletin irade ve emeline uymayanların talihi hüsrandır, izmihlâldir.[137]
  • Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşüncesinden değil, bütün millet fertlerinin arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir.[138]
  • Millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.[139]
  • Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Önemli olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. İctimâî hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O hâlde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.[140]
  • Millî müdafaamızı, düşmanların bayrakları, babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz. İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemizde devam etmeye mecburuz.[141] (1920)
  • Neş'eli olmayan insanlardan iki türlü şüphe edilir. Ya hastadır, yâhut o insanın başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu vardır.[142]
  • Ölmek isteyen bir milleti hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez; o, daima yaşayacaktır efendiler![143]
  • Sahip olunan mirasın korunması, beraber sürdürülmesi için iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden meydana gelen topluma millet adı verilir.[144] (1924)
  • Samimî dostlar sevdikleri tarafından bir işkenceye mahkûmdurlar ve bu işkence de sevdiklerinin dertlerini dinlemektir.[145]
  • Samimî ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.
  • Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadî zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz.[146]
  • Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız görevin özüdür. Bu görev, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir.[147]
Neş'eli olmayan insanlardan iki türlü şüphe edilir. Ya hastadır, yâhut o insanın başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu vardır.[142]
  • Tarih, Türk inkılâbını anlatırken, bunun bir kurtuluş olduğunu en başta söyleyecektir. Bu kurtuluşun çeşitli aşamaları içinde de, özellikle kadınların kurtulmasını anacaktır.[148]
  • Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.[149]
  • Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet medenî insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir davranışa layık olamaz.[150]
  • Tüm Türk toprakları kurtulmadıkça durmayacağım.[151] (1922)
  • Türk Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinde en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir.[152]
  • Türk Hükûmeti'nin ilk amacı, halka hürriyet ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır.[153]
  • Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.[154]
  • Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın aracından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hâle getirmeliyiz.[155]
  • Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır.[156]
  • Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle bahtiyar olacağız.[157]
  • Türk milleti çok büyük olaylarla ispat etti ki yeniliksever ve inkılâpçı bir millettir.[158]
  • Türk milleti, halk idaresi olan cumhuriyetle idare olunur bir devlettir. Türk Devleti laiktir. Her reşit dinini seçmekte serbesttir.[159]
  • Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır... Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.[160]
  • ...Türk milletinin müşterek görünen bir hâli daha vardır. Hakikaten dikkat olunursa, Türklerin aşağı yukarı hep ahlâkları birbirine benzer. Bu yüksek ahlâk hiçbir milletin ahlâkına benzemez. Ahlâkın, millet teşkilinde yeri çok büyüktür, mühimdir. Bu ehemmiyeti iyice anlamak için, ahlâk hakkında birkaç söz söylemek fazla olmaz. Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasihatleri murat etmiyorum zira ahlâklılık diye yaptığımız işler ve yapmaktan sakındığımız işler; kitaplarda yazılı olan veya birtakım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha evveldir ve o sözlerden, o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermeyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. İş, nazariyatın hâkimi, amiridir. Ahlâk kaidelerinin nasıl yapılması lâzım geleceği, ahlâklılık olduğu anlaşılan işler görüldükten, tecrübe edildikten sonra anlaşılır.[33]
  • Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare Cumhuriyet idaresidir.[63]
  • Türk milletinin yürümekte olduğu terakkî ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meş'ale, müsbet ilimdir.[161]
  • Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda milletlerarası temas ve ilişkilerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk toplumunun hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini korumaktır.[162]
  • Türk Tarih ve Dil kurumlarının, Türk millî varlığını aydınlatan çok kıymetli ve önemli birer ilim kurumu mahiyetini aldığını görmek hepimizi sevindirici bir hadisedir. Tarih Kurumu, yaptığı kongre, kurduğu sergi, yurt içindeki kazılar ortaya çıkardığı eserlerle şimdiden bütün ilim dünyasına kültürel vazifesini yerine getirmeye başlamış bulunuyor.[163]
  • Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir.[164]
  • Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.[165]
  • Türkiye Devletinin istiklâli mukaddestir. O, ebediyyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır.[107]
  • Türkiye, emperyalizme karşı mücadelesiyle iyi örnek olmuşsa bundan çok büyük mutluluk duyacağım.[166][167] (1921)
  • Türkiye halkı, asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli bir yaşama gereği saymış bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet, istiklâlden uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.[168]
  • Türkler, bütün medenî milletlerin dostlarıdır.[169]
  • Türk'ün haysiyet ve onur ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya istiklâl ya ölüm![170]
  • Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir.[171]
  • Medeniyet yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. İçtimâî hayatta, iktisadî hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur.[172]
Her şeyden evvel bilgisizliği ortadan kaldırmak lâzımdır. Bu sebeple maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, bilgisizliğin giderilmesidir. Bu giderilmedikçe yerimizdeyiz. Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.[103]
  • Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır. Bu yol üzerinde duraklayanlar ya da yol üzerinde ileri değil, geriye bakmak bilgisizliği ve aymazlığında bulunanlar, umumî medeniyetin coşkun seli altında boğulmaya mahkûmdur.[173]
  • Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabi haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.[174]
  • Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.[150]
  • Yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.[175]
  • Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle uygun gördükleri yol evliliktir. Bu genel kurala uymayanlar, pek sınırlı ve benzerleri azdır. Bu kural dışını oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini alıkoyan sebeplerin etkisinde kaldıklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla mutsuz olanlardır. İnkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin![176] (1914)
  • Yeni evlenen bir kişinin gönlü hayat, aşk ve mutluluk duygularıyla doludur. Bu, en değerli bir zamandır. İnsanlar, hayatında bu parlak ve sevinçli dakikaları, ölünceye kadar hep aynı şekilde duygulanarak pek önemli ve hayatı için tarihsel bir olay olarak anar. Ben, bunu denemedim; fakat, az çok hayatı ve insanları incelediğim için bu sonucu buldum. Hayatın çeşitli yönlerinden birkaçını görenler, evlendikten sonra keşfedilmemiş yönlerini de ister istemez gözlemlerler. Bu gözlemleme, pek tatlı olabildiği gibi pek acı da olabilir.[177] (1914)
  • Yoksul kadın, hiçbir şeyi olmayan kadın anlamında alınmıştır. Hâlbuki kadın denilen varlık, bizatihi yüksek bir varlıktır. Onun yoksulluğu olamaz. Kadına yoksul demek, onun bağrından kopup gelen bütün insanlığın yoksulluğu demektir.[164]
  • Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.[13]
  • Yüksek ve devrimci bir kültür seviyesine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz. Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, düşün eğitiminde olduğu denli beden eğitiminde yeteneği artmış ve yükselmiş olan erdemli, güçlü bir kuşak yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileğidir.[178]
  • Zamanında kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz” diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.” Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat görüşünü beğeniyorum, fakat şu sınırlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Besbelli ki o adam fert sıfatı ile yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir...[24]

Hakkında söylenenler

[değiştir]
Ayrıca bakınız: Mustafa Kemal Atatürk/Atatürk hakkında söylenmiş sözler


  • Atatürk, bir ülkenin kaybettiği kaynakları harekete geçirmenin ve yeniden canlandırmanın olanaklı olduğunu gösteren ilk kişiydi. Bu bakımdan Atatürk bir öğretmendi; Mussolini onun ilk, ben ikinci öğrencisiydim.[179]
  • Her şeyden ötesi, o bir kurucudur, modern zamanların en büyük ulus kurucusudur.
    • Andrew Mango, Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu (2011), s. 6.
  • Tüm korkunç Türklerin en korkuncu.[180]
  • Shakespeare yazdı, Einstein düşündü, Atatürk yaptı.[181]
    • Bill Clinton, 2000.
    • Orijinali: Shakespeare wrote, Einstein thought, Atatürk built.
  • O, steplerde yaşayan Tatarların bir geri dönüşü, bir anakronizm, ilkel ve vahşi güce sahip biri, dünyaya gelmesi gerektiği çağdan çok geç doğmuş bir liderdir. Tüm Orta Asya'nın göçü sırasında doğmuş olsaydı, Bozkurt sancağı altında ve bir Bozkurt'un yüreği ve içgüdüleriyle Süleyman Şah'ın yanında at koşturuyor olurdu. Askerî dehâsı ile duyguların, bağlılık ve ahlâkî değerlerin zayıflatamadığı acımasız kararlarıyla; ülkeleri fetheden, kentleri yakıp yıkan ve seferleri arasındaki barış dönemlerini zevk ve safâ âlemleriyle dolduran, vahşî akıncıların başında bir Timurlenk veya Cengiz Han olabilirdi.[182]
    • Harold Courtenay Armstrong, Grey Wolf: Mustafa Kemal – An intimate study of a dictator (1935), s. 333.
    • Orijinali: He is a man born out of due season, an anachronism, a throw-back to the Tartars of the Steppes, a fierce elemental force of a man. Had he been born in the centuries when all Central Asia was on the move he would have ridden out with Sulyman Shah under the banner of the Grey Wolf, and with the heart and instincts of a Grey Wolf. With his military genius, and his ruthless determination unweakened by sentiments, loyalties or moralities, he might well have been a Tamerlane or a Jenghis Khan riding at the head of great hordes of wild horsemen, conquering countries, devouring and destroying cities, and filling in the intervals of peace between campaigns with wild and hideous orgies of wine and women.
  • 10 Kasım tarihi gelip çatmıştı. Birinci dersten çıkmış, ikinci derse girecektik. Okuldaki bayrağın yarıya indirilmiş olduğunu gördük. Ölüm haberi hemen yayılmıştı. Kimse konuşamıyordu. Etrafı bir sessizlik kaplamıştı. Ders zili çaldı. Dershanelere girdik. Hiç unutmam, dersimiz hayvan bakımı idi, veteriner olan hocamız hiçbir şey olmamış gibi ders anlatıyordu. Aralarında benim de bulunduğum birkaç arkadaş hıçkırarak ağlamaya başlayınca hıçkırıklar bütün dershaneyi kapladı, öğretmen de dayanamayıp dersten çıkıp gitti. Şu satırları yazarken yine o ânı yaşıyor ve gözlerim yaşarıyor. Bütün okulda dersler paydos edilmişti. Gazinodaki radyonun başında toplandık. Haberleri ânında alabilmek için hiçbirimiz radyodan ayrılamıyorduk. Günlerce o radyo başında hep beraber ağladık, ağladık. İkinci gün İsmet İNÖNÜ'nün cumhurbaşkanlığına seçilme haberini alınca yüreğimize biraz olsun su serpildi. İstanbul'da o büyük kurtarıcının katafalkı önünden geçmeyen insan kalmadı. Bu geçiş bir hafta devam etti. Cenazenin kaldırıldığı gün top arabasının hemen önünde okulumuz çelengini taşıyanlar arasında olduğum için top arabası geçerken yedisinden yetmişine bütün İstanbulluların çığlıklarını yakînen görebiliyordum. O manzarayı görmeyenlerin bunu tahayyül etmeleri bile mümkün değil. Ana caddeye açılan yollar, bütün binalar insan seli; yola taşmayı önlemek için itfaiye arabaları halkın üzerine su sıkıyor, halk yine de dağılmıyor. Hattâ bir kısım kadın-erkek vatandaşlar göğüslerini açarak, "Sık suyu. Öldürsen de gitmem." diye haykırıyordu. Karaköy'den geçerken bir binanın üçüncü katındaki pencereden bir kadın kendisini top arabasının üzerine atacak iken yanındakiler geriye çekerek kurtardılar. Bu ne sevgi idi ya Rabbi! Bu ne bağlılıktı! Hangi devlet adamına böyle bir sevgi nasip olmuştur? Atatürk'e küfür eden, heykellerine saldıran o sapıklar, o yobazlar bu sahneleri görmediler.[183]

Kaynakça

[değiştir]
  1. Atatürk'ün 993 814 seri numaralı nüfus hüviyet cüzdanı (1934)
  2. Atatürk'ün 993 815 seri numaralı nüfus hüviyet cüzdanı (1935)
  3. Atatürk, 1937 yılında adının eski yazılışına (Kemal) geri döndü. Enis Dinç (2020). Atatürk on Screen: Documentary Film and the Making of a Leader. s. 180. 
  4. Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 30 Ağustos 1928.
  5. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Cilt I. Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 172.
  6. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 136.
  7. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 48
  8. Sırrı Kardeş, Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa Kırşehir'de, 1950, s. 30
  9. (Atatürk’ün S.D.II, s. 115)
  10. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 76
  11. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 16. cilt, Kaynak Yayınları, s. 288
  12. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 26. cilt, Kaynak Yayınları, 1998, s. 268
  13. 13,0 13,1 13,2 Hâkimiyet-i Milliye, 31 Ekim 1933
  14. Pars Tuğlacı, Çağdaş Türkiye, Cilt I, Cem Yayınları, s. 78.
  15. İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1980, s. 13.
  16. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, 1969, s. 532
  17. İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s. 25
  18. İzzettin Çalışlar, Tan gazetesi, 31.8.1937
  19. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 207.
  20. Ruşen Eşref Ünaydın, Bütün Eserleri, Cilt 2, Röportajlar II (Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat II) http://www.oktayaras.com/rusen-esref-unaydin-butun-eserleri-cilt-2-roportajlar-mustafa-kemal-ile-mulakat-ataturkun-hasta/tr/46597
  21. "Modern Turkey, a delicate balance of East and West". Erişim tarihi: 23 Ekim 2011. 
  22. "Google Books üzerinden Turkey Today". Turkey Today. Erişim tarihi: 25 Mayıs 2014. 
  23. Atatürk, Mustafa Kemal (2009). Atatürk'ün not defterleri. Ankara: Genelkurmay Basımevi. s. 125. ISBN 9789754092462. 
  24. 24,0 24,1 "Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu İle Konuşma | Atatürk Araştırma Merkezi". web.archive.org. 28 Haz 2018. 
  25. Yusuf Ziya Özer, TTK. Belleten, Sayı: 10, 1939, s. 286
  26. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt III, s. 80.
  27. Atatürkçülük, Cilt I, Millî Eğitim Basımevi, s. 85
  28. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 121
  29. Bugünün Diliyle Atatürkʼün Söylevleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, s. 86
  30. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, s. 118
  31. "*** Başkonsolostan mesaj:". Almanya Haber - Berlin Haberler - Son Dakika Avrupa Haberleri. 3 Eyl 2008. 
  32. ATATÜRK’E GÖRE ATATÜRK (Atatürk’ten B.H., s. 6, 128)
  33. 33,0 33,1 "Medeni Bilgiler" (PDF). 
  34. Prof Dr. Afet İnan, M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, 1971, s. 37
  35. İsmet Giritli, Kalkınma ve Türkiye, İzlem Yayınları, s. 42.
  36. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 13. cilt, Kaynak Yayınları, s. 96.
  37. Nutuk II, s. 897
  38. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Bir Açık Söz, 1921
  39. Perihan Naci Eldeniz, TTK. Belleten, Cilt: XX, Sayı: 80, 1956. s. 740
  40. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 127
  41. "Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin V. Dönem 3. Yasama Yılını Açış Konuşmaları". tbmm.gov.tr. 13 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Temmuz 2014. 
  42. "Atatürk Araştırma Merkezi". web.archive.org. 27 May 2010. 
  43. KARAL (Ord. Prof.), Enver Ziya (20 Ekim 1927). Fatih ÖZDEMİR (Ed.). Atatürk'ten Düşünceler (kitap). Ankara: ODTÜ Yayıncılık. ISBN 9757064122. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri (I) 
  44. Atatürk'ün Son Meclis Konuşması
  45. Vasfi Raşit Seviğ, T. C. Esas Teşkilat Hukuku, 1938, cilt: I, s. 329
  46. Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Beyle Mülâkat-2, 1919
  47. Sami N. Özerdim, "Atatürkçü'nün El Kitabı", 2. Baskı, ADD Yayını, s. 196
  48. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 435
  49. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 328
  50. Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak, Türkiye İktisat Kongresi’ni Açış Söylevi, İzmir, 17 Şubat 1923.
  51. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 125.
  52. 52,0 52,1 Yekta Güngör Özden, Atatürk ve Hukuk, Anayasa Mahkemesi Yayınları, s. 367.
  53. "Tek Partili Türkiye'de Liberal Gelişmeler". 
  54. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 189
  55. Atatürk’ün S.D.I, s. 106
  56. 56,0 56,1 Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, Sel Yayınları, 1955, s. 64
  57. Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, Millî Eǧitim Bakanlığı Devlet Kitapları, s. 36.
  58. Onuncu Yıl Nutku, 29 Ekim 1933
  59. "Atatürk | Short Speech | Mustafa Kemal Atatürk | Ne Mutlu Turkum Diyene |". 
  60. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 112
  61. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 231
  62. "Kılıçdaroğlu: Cumhuriyet bilhassa kendisini kimsesiz hissedenlerin kimsesi olacak". www.aa.com.tr. 
  63. 63,0 63,1 63,2 63,3 Türk Tarih Kurumu: Belleten Dergisi, Kasım 1988, Cilt LII, Sayı 204
  64. Ayın Tarihi, cilt: 24, sayı 82-83. 1931.
  65. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 372
  66. Kılıç Ali, Atatürk ve Cumhuriyet, Milliyet gazetesi, 2.11.1970
  67. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 71
  68. Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 76.
  69. Cemal Granda, Atatürkʼün Uşağı İdim, Hürriyet Yayınları, 1973, s. 267.
  70. Atatürk’ün S.D.V, s. 113
  71. Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 78-79
  72. Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 79
  73. "1283 Harbiyeli Mustafa Kemal". Milli savunma üniversitesi kara harp okulu. 
  74. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 112
  75. Nilüfer Kurtuluş, Atatürk, Kurtuluş Ofset Basımevi, s. 114.
  76. M. Sunullah Arısoy, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten Bize, Hürriyet Vakfı Yayınları, s. 229.
  77. Gladye Baker'a verdiği demeç, 21 Haziran 1935.
  78. Afet İnan, Tarih boyunca Türk Kadının Hak ve Görevleri, Millı̂ Eğitim Basımevi, s. 159.
  79. Atatürkçülük, I. Cilt, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Eğitim Basımevi, 1984, s. 283.
  80. "Atatürk'ün en Güzel ve Özlü Sözleri - Atatürk, 30 Ağustos ve Türk bayrağı resimleri". Milliyet. 
  81. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, s. 147
  82. "Bursalılarla Konuşma | Atatürk Araştırma Merkezi". web.archive.org. 4 Haz 2014. 
  83. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 16. cilt, Kaynak Yayınları, s. 288.
  84. ATATÜRK, Mustafa Kemal (15 Ara 2018). "SÖYLEV (NUTUK) ORJİNAL: Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1881, Selânik – 10 Kasım 1938, İstanbul)". Hasan YILDIZ. 
  85. 85,0 85,1 85,2 "Atatürk'ün Kastamonu'ya Gelişi-Şapka ve Kıyafet Devrimi". web.archive.org. 31 Ağu 2019. 
  86. ATATÜRK, Mustafa Kemal (2013-2014). "Milli Mücadele'de Atatürk ile Claude Farrére'in İzmit'i Ziyareti". Dr. Tarık SAYGI. 
  87. "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 215)
  88. Hikmet Bayur, T.D.K., Türk Dili, Belleten, No: 33, 1938, s. 16
  89. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 288.
  90. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 58
  91. "Türkiye'nin Kuruluş Yıllarında Bir Yabancı Gazeteci'nin Ankara Yolculuğu ve Atatürk'le Görüşmesi | Atatürk Araştırma Merkezi". web.archive.org. 20 Nis 2014. 
  92. 92,0 92,1 Ayın Tarihi, cilt: 24, sayı: 82-83, 1931
  93. Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 26 Ağustos 1924.
  94. Sadi Irmak, Atatürk ve Türkiye'de Çağdaşlaşma Atılımları, Hisarbank Kültür Yayınları, s. 86.
  95. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, s. 142
  96. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 161.
  97. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 110
  98. Cevat Abbas Gürer. Cumhuriyet gazetesi, 10.11.1941.
  99. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 119
  100. Nutuk, "Müşterek Encümen'e anlattığım hakikat"
  101. Atatürk Serisi, 7. sayı, Milli Eğitim Basımevi, s. 42.
  102. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 91
  103. 103,0 103,1 Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 141.
  104. Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ü Özleyiş, 1957
  105. 105,0 105,1 Seha L. Meray, Su Başlarını Devler Tutmuş: Denemeler, Söyleşiler, Çağdaş Yayınları, s. 103
  106. Emin Arat, Kemalizm, Ayyıldız Matbaası, s. 124
  107. 107,0 107,1 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 307
  108. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 1
  109. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 24
  110. Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 22 Nisan 1921.
  111. Türk Parlamento Tarihi: TBMM V. dönem (1935-1939), Cilt I, s. 72
  112. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 378
  113. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 145.
  114. Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 151.
  115. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 120
  116. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Yeni Baskıya Hazırlayan: Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 375
  117. Uğur Mumcu, Kâzım Karabekir Anlatıyor, 1990
  118. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt II, 2. baskı, Ankara, s. 85-86.
  119. Sadi Borak & Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 5. cilt, s. 57
  120. Mustafa Kemal'in Chicago Tribune Muhabirine Verdiği Mülâkat, 18 Eylül 1922; İkdam Gazetesi, 20 Eylül 1922.
  121. Hakimiyet-i Milliye, 3 Şubat 1931.
  122. Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle Mülâkat, 1921
  123. Sadi Borak, Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, s. 309.
  124. 124,0 124,1 Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Yeni Baskıya Hazırlayan: Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 276
  125. Nejat Saner, Atatürk ve Sonrası, Cumhuriyet gazetesi, 13.11.1970
  126. Rükneddin Fethi Olcaytuğ, Atatürk Hakkında Düşünce ve Tahliller, 1943, s. 44
  127. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 89
  128. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 17. cilt, Kaynak Yayınları, s. 286
  129. Atatürkçülük, Cilt I, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Eğitim Basımevi, 1984, s. 354.
  130. Atatürkçülük, cilt I, Millî Eğitim Basımevi, s. 121
  131. Atatürk’ün S.D.V, s. 209
  132. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 202
  133. Nutuk, "Hilâfet meselesi hakkında halkın tereddüt ve endişesini izâle için verdiğim izâhât"
  134. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 195
  135. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 43
  136. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 272
  137. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 310
  138. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 109
  139. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 76
  140. Atatürkçülük, III. Cilt, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Eğitim Basımevi, 1984, s. 171.
  141. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 99.
  142. 142,0 142,1 KARAL (Ord. Prof.), Enver Ziya. Fatih ÖZDEMİR (Ed.). Atatürk'ten Düşünceler (Kitap). ODTÜ Yayıncılık. ISBN 9757064122. 1930, Rûşen Eşref 
  143. Şevket Aziz Kansu, Türk Dili Dergisi. sayı: 12, 1952. s. 682
  144. İbrahim Şimşek, Mustafa Kemal Atatürk'ten Seçme Sözler, s. 42
  145. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 13. cilt, Kaynak Yayınları, s. 96
  146. Afet İnan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 104
  147. Nutuk II, s. 623-624
  148. "ATATÜRK VE KADIN HAKLARI | Atatürk Araştırma Merkezi". web.archive.org. 9 Ara 2014. 
  149. Hasan Cemil Çambel, T.T.K. Belleten Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 10, s. 272
  150. 150,0 150,1 Atatürk'ün Bütün Eserleri, 19. cilt, Kaynak Yayınları, s. 30.
  151. Atatürk'ün Bütün Eserleri, 13. Cilt, Kaynak Yayınları, s. 279. Mustafa Kemal Paşa’nın 13 Ekim 1922 tarihinde İzmir’de, Amerikalı yazar Richard Danin’e verilen ve Figaro Gazetesi’nde yayımlanan mülakatı.
  152. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 185.
  153. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006; Ayın Tarihi: 1935, Sayı: 19, s. 260-262
  154. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Yeni Baskıya Hazırlayan: Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 374
  155. Afet İnan, Atatürk ve Dil Bayramı, Atatürk'e Saygı, T.D.K. s. 54.
  156. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 230
  157. Atatürkçülük, 3. cilt, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Eğitim Basımevi, s. 164
  158. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 216-217
  159. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 123.
  160. Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, s. 166
  161. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 131.
  162. Afet İnan, T.T.K. Belleten, Sayı: 128, 1968, s. 557
  163. Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Yeni Baskıya Hazırlayan: Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 273
  164. 164,0 164,1 Sadi Borak, Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, s. 328.
  165. Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, s. 40
  166. Hakimiyet-i Milliye, 15.11.1921
  167. Atatürk'te Konular Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, s. 51
  168. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 35
  169. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s. 67
  170. Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s. 119
  171. Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınları, s. 597.
  172. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, s. 181-182
  173. Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınları, s. 555.
  174. Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 124.
  175. Afet İnan, Tarihten Bugüne, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1970, s. 217.
  176. Salih Bozok-Cemil S. Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında, s. 172)
  177. Salih Bozok-Cemil S. Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında, s. 171
  178. Sami N. Özerdim, "Atatürkçü'nün El Kitabı", 2. Baskı, ADD Yayını, s. 144
  179. Stefan Ihrig, Naziler ve Atatürk, Alfa Kitap, 2015, s. 162
  180. THE TWO KEMALS; The Polished Aristocrat of European Circles in Contrast With the Ruthless Commander of Fanatical Turks, New York Times, 1 Ekim 1922.
  181. "Turkish Press Review, 00-01-05". www.hri.org. 
  182. "Grey Wolf Mustafa Kemal". Temmuz 1935. 
  183. Kenan Evren, Kenan Evren'in Anıları 1, 1990

Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

Commons'da Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili çoklu ortam dosyaları bulunmaktadır.

Vikisözlük'te Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili kelime açıklaması bulunmaktadır.

Vikikaynak'ta Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili belge kayıtları bulunmaktadır.

Vikipedi'de Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili ansiklopedik bilgi bulunmaktadır.

Vikihaber'de Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili haberler bulunmaktadır.

pFad - Phonifier reborn

Pfad - The Proxy pFad of © 2024 Garber Painting. All rights reserved.

Note: This service is not intended for secure transactions such as banking, social media, email, or purchasing. Use at your own risk. We assume no liability whatsoever for broken pages.


Alternative Proxies:

Alternative Proxy

pFad Proxy

pFad v3 Proxy

pFad v4 Proxy